2.

4K 337 83
                                    



•••

Her şey çok güzel başlamıştı.

Evlilik hayatı ve diğer şeyler mükemmeldi. Bunu mükemmel yapan ise Kyungsoo'ydu hiç şüphesiz. Tekdüze olan hayatımı bir çırpıda kendi neşesiyle donatmış, bütün yorgunluğumu silip süpürmüştü.

Tabii, benim dertlerimi yok ederken hepsini kendisinin üstlendiğinin farkına varamamıştım.

Öylesine güzeldi ki her şey; bir rüyanın daha ötesinde peri masalı gibiydi. Sarılmalar, deli gibi gülmeler, ateşli öpüşmeler, sabaha kadar süren sevişmelerimizde söylenen güzel sözler, saçma sapan hareketlerde bulunup ortalığı birbirine katmalar, eğlencesine bir şeyler aşırıp kaçmalar, sonrasında ise soluğu karakolda almak ve sabaha kadar nezarethanede kalmak...

Kim Kyungsoo mükemmeldi, en güzeli ise benim eşimdi.

•••

Günümüz

Bir seansın ortasındaydım. Hem de gerçekten önemli bir seansın. Karşımdaki hasta, iki sene önceki Baekhyun'dan sonra gördüğüm en huysuz hastamdı sanırım. Ve ciddi anlamda kafam yanmak üzereydi. Normalde karşısındaki hastayı o an her şeyden önemli gören ben, bayılmak üzereydim. Bayan Hae'nin içeriye alel acele girip 'klinik yanıyor, Bay Kim!' demesini dahi isteyecek duruma gelmiştim.

Acayip derecede bunalmıştım.

Ve buna ek olarak çevresel etkenler de, bana hiç yardımcı olmuyordu. Örneğin; iki saattir durmadan çalan telefonum. Seans sırasında telefonumu kesinlikle çekmeceye falan koyardım. Yani en azından gözümün önünden çok uzakta olurdu. Bu sayede bütün dikkatimi hastama odaklayabiliyordum lakin şuan aynı şeyden söz edemeyecektim.

"...Yani şimdi, ben haksız mıyım Jongin'ciğim?"

Telefonun üstünde olan gözümü, daldığımı belli etmeden önümdeki ajandama çevirdikten sonra hafif ama zorlu bir tebessümle "Haklısınız, Bayan Park." dedim. "Artık yalnızca bu durumu düşünmeyi bırakıp, bunun sizi neden rahatsız ettiğinin kaynağını bulmaya çalışın." Boğazımı hafifçe temizledim. "Karşınızdakinin hareketlerine değil de, bu hareketin sizde yol açtığı tepkiye odaklanalım."

"Tepki mi? Yalnızca yolmak istiyorum o kadını."

Yol o halde. Aksi takdirde ben kendimi yolacağım.

"Ah, pekala." dedim kağıda yazdığım notların yerini kıvırırken. "Bugünlük sanırım bu kadarı yeterli. Dediğim şeylerin cevaplarını kendi içinizde bulmaya çalışın diğer seansımıza kadar."

"Cevap bulmaktansa, öldürsem o yellozu? Saçını parmaklarıma dolayıp evire çevire dövsem? Ağzıma geleni söylesem?" Kaşlarını muzip ama bir o kadar psikopat bir şekilde kaldırıp indirdiğinde başımı iki yana sallamakla yetindim. "Çok yakışıklısın. Ama bir o kadar da huysuz ve eğlencesiz."

Bayan Park, dudaklarını büze büze, gerekse saçma sapan iltifatlarını söyleye söyleye odamın kapısından sesli bir şekilde çıktı. Kendimi derin bir nefes vermekten alıkoyamayarak, sandalyeme bıraktım. Başım saçlarımla beraber hafifçe sallandığında, terleyen saç diplerimi parmaklarımla havalandırdım.

Onu özledim.

Aklıma getirmemeye çalıştıkça, özlemim daha da büyük bir hal alıyor ve çekilemez oluyordu. Yine de ciddi anlamda rahatlamaya ihtiyacım vardı. Biraz nefes almaya, biraz onunla vakit geçirmeye... Lakin değil nefes almak, başımı kaşımaya dahi ayıracağım kadar bol zamanım yoktu. İşime büyük bir sevgiyle bağlı olmama rağmen, bu son günlerde gittikçe üstüme gelmeye başlamıştı.

The Nature Of Daylight // kaisooWhere stories live. Discover now