19.

1.6K 192 132
                                    

Yine dayanamadım, yazdım.
Ve...

Nameless Game'i hala bekleyen var mı?
Size iki seçeneğim var. Bu kitaptan sonra ya Nameless Game ya da Dirty Or Clean'i yayımlayacağım.
İkisini de dene, tarafını seç.

•••

1 hafta sonra

"Jongin, kravatı yastığın yanına koydum!" Kyungsoo banyodan başını uzatarak bağırdığında gömleğimi üzerime geçiriyordum. "Sen tak, ardından ben düzeltirim."

Tamam, itiraf ediyorum. Her sabah düzgün bir takım giymesi ve buna ek olarak kravat takması gereken kişi bendim. Lakin, senelerdir de olsa, bu işi düzgün yapma konusunda hiçbir gelişme göstermemiştim. Evlendiğimizden bu yana Kyungsoo bunu çok iyi şekilde yapıyordu. Ondan öncesinde ise küçük bir çocuk gibi annemin koluna yapışarak yaptırıyor ya da babamın atarlı giderli sövmelerine katlanarak ondan yardım alıyordum. Eğer cidden yaşınız yirmiye dayamış ya da o tren de çoktan geçmiş ise, kimse gözünüzün yaşına bakmıyordu.

Sürünerek de olsa, asık suratımla kabusum olan kravatın yanına adımladım. Ellerim zar zor yastığın üzerinde duran, siyah kravata ulaştığında zorakilikten ölmek üzereydim. Ciddiyim, fena halde bunaltıyordu beni bu lanet kumaş parçası. On kat kıyafet giyebilirdim ama şu gıcık şeyden kurtulmak istiyordum. Boğazımdan tutuyorlarmış gibi bir his uyandırıyordu.

"Kyungsoo taka-" Ellerim yastığın üzerindeki şeyle buluştuğunda sesim hafif hafif kısıldı. Avucumun içine aldığım kutuya dikkatle bakarken üstünde yazan şeyi okumak için gözlerimi kısmak zorunda kaldım.

Lakin elimden aniden alınan kutuyla sadece dudaklarımı aralayıp, "Bu kimin sevgilim?" diye sordum. Çünkü hatırladığım kadarıyla evimizde böyle bir şey yoktu ve ismi de tanıdık gelmiyordu. Kyungsoo'nun yüzündeki gülümseme beni her ne kadar korkutuyor olsa da, elindeki kutuya döndü istemsizce bakışlarım.

"Ah, bunlar benim." dedi yatağın yanındaki komidinin çekmecesine bıraktıktan sonra kapatarak. "Başım ağrıyordu, bende eczaneden öylesine bir ilaç istedim."

Öylesine bir ilaç mı?

"Kyungsoo, önüne gelen her hapı içmemelisin."

"Biliyorum," dedi yanıma gelip kravatı bileğime sardığım kolumu kaldırarak. "O an mantıklı düşünemedim, bir daha olmayacak emin olabilirsin."

"Emin olacağım çünkü o ilaç şimdi çöpe gidiyor."

Gözlerini masumca bana diktikten hemen sonra geri indirerek başıyla onayladı. Elindeki kravatı anlamını hala çözemediğim şekle sokarken, yüzünü göremedim. Cidden, o kadar kötü bir baş ağrısı var ise hemen bana söylemeli ve hastaneye gitmeliydik. Kyungsoo yine kendine aldırmadan, saçma sapan işler yapıyordu. Mevzu bahsi geçen şey hasta olmaktı, basit bir durum değil.

Elindeki kravatı takmaya hazır hale getirdiğinde iki eliyle yanlardan gererek, ayak parmakları üzerinde yükseldi. Ayağının ağrımaması için, başımı onun boyuna orantılı bir şekilde aşağıya eğdim. Ciddiyetle takmasını, parmaklarının boynumda dolanmasını, gözlerini sık sık kapatıp açmasını büyük bir keyifle izliyordum. Yaptığı işe öylesine önem veriyordu ki, bunun ne olduğu, büyüklüğü küçüklüğü falan umrunda değildi. Dudaklarımın üstündeki sırıtmaya engel olamazken, başımın aniden geriye itilmesiyle, gömleğimden geçirmişti kravatı. Elleri benim aksime usta bir şekilde elindeki kumaş parçasını dize getirirken, boynumu fazla acıtmayacak şekilde sıktıktan sonra, birkaç kez sağa sola çekiştirip geri çekildi. Yaptığı işi nasıl sonuçlandırdığına ve beni kısa bir süre süzdükten sonra sırıttı ve ellerini birbirine çarptı.

The Nature Of Daylight // kaisooDonde viven las historias. Descúbrelo ahora