15.

1.8K 189 148
                                    

•••

"Ben çıkıyorum."

Lavabodan çıktıktan ve dün gece çıkardığım kıyafetleri yeniden giydikten sonra, hala kahvaltı masasında olan anneme döndüm. Kyungsoo da oradaydı. Ama dün geceki yaşadığım duygu patlamasından ve kendimi aşağılık biri gibi hissetmemden sonra ona bakacak yüz bulamıyordum kendimde doğal olarak. Şuanki ona bakmama durumum bu sefer ondan kaynaklı değil, tamamen zihnimin bana verdiği utanç duygusuydu.

Aldatılmış ama hala ona dönülmesini bekleyen umutsuz koca.

Normalde ağlamanın kesinlikle acizlik olmadığını düşünen bir insandım. Lakin bunun durumdan duruma göre değiştiğini ancak yirmi dokuz yaşıma geldiğimde anlayabilmiştim. Üzüntülüysen ve bunun bir sebebi varsa, ya da kızgınsan ve öfkeni çıkaramıyorsan ağlamak çok normaldi. Lakin sanki birine ölümüne muhtaçmış ve onsuz olamayacak gibi davrandığınızı fark etmeyip, o kişinin karşısında ağladığınızda kesinlikle aciz oluyordunuz. En azından Kyungsoo'nun gözünde öyle göründüğümü düşünüyordum. Eğer o kadar muhtaç bir insan gibi görünmüyorsam, bana neden eskisi gibi sevgiyle fısıldamış olabilirdi ki?

"Görüşürüz oğlum."

Annem elindeki bardağını bırakıp bana gelmeye niyetlendiğinde elimle oturmasını işaret ederek, "Kalkma anne," dedim. "Kendim giderim. Sen bir güzel kahvaltı et."

Nasıl olsa günlerdir uğurlanmaya bile değmeyecek bir insan olarak görülüyorum.

Bu yüzden durumumuza pek de şaşırmadım. Yüzümde ne bir kırgınlık ne de kızgınlık bir ifadesi oluştu. Çünkü kendimi hem zihnen hem de duygusal olarak bütün bu olanlara alıştırmıştım. Pekala, söyleyince ne kadar kolay gibi gözüküyor olsa da kesinlikle öyle değildi. Portmandada olan montuma uzandığım an, bileğime sarılan küçük elle duraksadım.

"Jongin, bekle."

Kyungsoo'nun hemen yanı başımda olan yüzü ve güçlü durmaya çalıştığı her halinden belli olan gözleri sadece birkaç milim uzağımdaydı. O an ne gece, ne de önceden olanlar aklımda kalmıştı. Sanki, dudaklarına ulaştığım an her şey süpürülüp gidecek gibiydi.

Yalnızca bir öpüşme olmayacaktı. Bu benden alınan hayatımı geri verecekti.

Kendime sahip çıkmalıydım.
Daha dün ona aldatıldığımı açık açık söyleyen ben, eğer dudaklarına kapanırsam aptal bir aşıktan fazlası olamazdım. Farkındaydım.

"Ben giydirebilir miyim?"

Kyungsoo'nun dudaklarından eşsiz nefesiyle birlikte dökülen sözcükler yüzüme ve alev alev yanan dudaklarıma çarptığında bir anda gelmiş olan bu yakıcı duygunun ne anlama geldiğini kavramaya çalışmayı bıraktım. Aklımı bir kenara koyup, ellerimi ensesine atmayı öylesine candan istedim ki iki saattir bana umutla bakan Kyungsoo'nun ne dediğini unuttum.

"Gerek yok." dedim gözlerim hala onun dudaklarında dolanırken. "Kendim giyinirim. İşe gidecek misin yoksa burada mı kalacaksın?"

Sehun'a mı gideceksin yoksa annemin yanında kalarak benim tarafımda olduğunumu mu göstereceksin?

Dilimin dolanmaması bir mucize iken ona böyle tehlikeli bir soruyu sormuş olmam da ayrı bir şanstı. Kalbim beni her seferinde ona çekmek için tuzak kuruyor olabilirdi ama en azından vücudumda kendini bilen tek yer olan aklım hala başımdaydı. Şükrettim. En azından hala bir köşem, Kyungsoo'nun büyüsüne kapılmamam konusunda ısrarcıydı.

The Nature Of Daylight // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin