17.5

1.6K 179 101
                                    

Bölüm ismi 17.5 çünkü tam 0.5'lik oldu.
18 baya uzun olur, üzgünüm.

•••

"Luhan?"

Genelde tüm durumlara hazırlıksız yakalanan bir insanımdır. Ki zaten belli şeyler dışında plan yapmayı da sevmem. Hayatımı bir şekilde buna göre programlamışım. Tavır ve hareketlerim olağan durumlara karşı kendini belirler ve mantıklı olanı yapar.

Yani genelde.

Şuanki durumumuzu ortadan kaldıracak bir şeyim yoktu. Ne alet, ne düşünce, ne de gergin ortam... Planlamayı sevmeyen ben, şuan bunun acısını çekiyordum. Kucağımda ağlayarak uyuyakalan Luhan'ı mı sarmalasaydım, yoksa başını duvara yaslayarak merdivenlerde sessiz sessiz ağlayan eşime mi? Hangisi daha zor durumdaydı? Ya da en akıllı soru, ben hangi tarafa dahildim?

"Jongin, dur."

Aniden ayağa kalkmasıyla, iki merdiven kala sendeledi Kyungsoo. O an kucağımda Luhan'ın olduğunu dahi unutarak, ayağa kalkmaya çalıştığımda üzerimdeki ağırlık yüzünden hareket dahi edemedim. İkilem arasında kalmak beni mahvediyordu. Özellikle de, ne yapmam gerektiği belli iken. Delirecektim.

Sendelemesini umursamadan, merdivenleri yeniden çıkarak bana baktı. "Kaldırma onu. Yani," Yüzündeki gözyaşlarını elinin tersi ile sildi. "En azından beni görmesin. Çalışma odasındayım."

Bağırmamanın verdiği kısıtlamayla "Kyungsoo," diye seslendim.

"Hayır, Jongin."

Ona yine de kal diyemedim. Hele de Luhan'ın ondan nefret ettiğini duyduğu için.

İnsanların kırılmasından da nefret ederim. Kim olursa olsun, istersem sevmeyeyim. Karşımda biri üzüldüğü an, bunu yapandan nefret ederim. Çünkü bencildir benim gözümde. Lakin burada kime kızacaktım? Beni kandıran kendi eşime mi, yoksa kucağımda kocası için ağlayan benin durumumda olan Luhan'a mı?

"Hadi," dedim dudaklarımı ısırarak. "Seni götüreyim."

"Eve gitmek istemiyorum," dedi gömleğime daha da asılarak. "Lütfen, götürme beni."

"Götürmeyeceğim, seni odaya yatırayım."

Sesim bıkkın gibiydi. Lakin bundan daha çok yorgundum. Sorulara cevap bulmak, olan durumlara en uygun çözümü üretmek, Kyungsoo'yla aramda olanları düzeltmeye çalışmak... Bunların hepsi beni yoruyordu. Hele ki gözüme asla cevabı bulamayacakmış gibi gözükmesi... Yine de kendimi kaybetmemeye odaklandım. Yerimde doğrulup, Luhan'ı zorlukla kolumun tekine aldığımda, destek almak adına duvara tutundum. Başının döndüğünü varsaydım. Çünkü adımları savsak olmakla beraber, sımsıkı bana tutunuyordu.

"İlaç vermemi ister misin?" diye sordum alt kattaki misafir odasına onu taşırken. "Belki açsındır da. Sana Kyun- Yani sana kıyafet de getireyim."

Çabalamaya çalıştım.

Çünkü bunu da yapabildiğimi düşünmedim. Dedim ya çalıştım. Çünkü Sehun'u dövmüştüm. Kendime acıdığım ve pişman olduğum konu iki yumruk falan değildi. Misafir odasının kapısını dirseğimle açtığımda, Luhan'ın gözünü almaması adına loş aydınlatmaları açtım. Ardından onu yavaşça yatağa oturttum. Yaptığım şeyin getirdiği ve gösterdiği sonuçlardı. O an, sadece iki saniye rahatladığımı ve her şeyden kurtulduğumu düşünmüştüm. Lakin şuan, Luhan'a yaptığım şey omuzlarımın çökmesine neden oluyordu. Ardından Kyungsoo'nun yaptıkları şeyi kendi gözleriyle görmesini... Beni daha da mahvetmeyi...

The Nature Of Daylight // kaisooWo Geschichten leben. Entdecke jetzt