17.

1.8K 189 116
                                    

•••

"Kayıplarımızın bizi yok etmelerine izin vermemeliyiz, Baekhyun."

"Öyle basit konuşuyorsunuz ki, bir çocuktan farkınız olmadığını düşünüyorum, Bay Kim."

Her insanın düşünce tarzı birbirine oldukça yakın olduğu kadar farklıdır da. Eğer dünyada trilyonlarca insan varsa, bu trilyonlarca farklı beynin dolayısıyla da birbirinden apayrı düşüncelerin olduğunu gösterir. Benim işim de budur. İnsanların farklılıkları yüzünden kendilerini başkalaştırmalarına engel olmak. Düşünceleri ve hareketlerinin farklılığı yüzünden toplumdan soyutlanmasını, yanlışa gitmesini engelleyip topluma ve kendine barışık bir birey olmasını sağlamak. Üstelik bu konuda başarılıydımdır da. Daha önce böyle yaparak, doğrusu bu yolda hareket ederek kurtulmak isteyen birçok insana yol göstermişimdir.

Lakin bunların hiçbiri Byun Baekhyun'da işe yaramıyordu.

Hatayı kendimde aramaktan bunalmıştım. Aslında sorunlarıma çözüm bulmayı seven de bir insanımdır ama bu konuda başvurabileceğim bütün soruları tüketmiştim. Bu yüzden tek çarem Kyungsoo'ya danışmak olmuştu. Bilgisayardaki yazıma boş boş baktığım bir anda ona bir hastama yardım edemediğimi ve beni boş konuşan biri olarak tanımladığını söylemiştim. Aylardır tanısını ve çözümünü ortaya koyamadığım hastaya, Kyungsoo sadece on saniyede, nokta atışı bir teori üretmişti.

"Onun gibi düşünemiyorsun, Jongin. Hasta olmayı seçen bir insan, sadece hasta olan biri için böyle bir şeye başvurur. Onu anlamaya çalışır. Belli ki, bir kayıp yaşamış; herkes ona tekdüze 'artık yoluna bakmalısın' sözünü söylediğinden inanmamaya başlamış diye düşünüyorum. Onun gibi ol. Onun kaybını kendi kaybın gibi düşünüp konuş. Söylediklerimden emin değilim ama bir dene lütfen."

Hasta olmayı seçen bir insan, sadece hasta olan biri için böyle bir şeye başvurur. Onu anlamaya çalışır.

"Canının yandığının farkındayım, asla sönmeyeceğinin de... Ama herkes gitmeyecek, biri gitti diye kalanları boşveremezsin."

Byun Baekhyun, o gün ilk defa düzgün bir belirti göstererek şaşkınlıkla kıpkırmızı olan gözlerini bana çevirmiş ve dudaklarını aralamıştı. Onda gördüğüm bu değişim, dudaklarımda hafif bir gülümsemenin belirmesine neden olurken, bir şeylerin değişeceğinin çoktan farkına varmıştım.

Kyungsoo sayesinde.

•••

Saçları kolumun üstüne dökülen eşime baktım. Bakışlarım ne duygu, ne de herhangi bir düşünce barındırıyordu. Her zaman öyle olması gerekmezdi. Yalnızca aklımda hiçbir şey olmadan, tasasızca onu izlemek istiyordum. Eskisi gibi... Her zaman sabah kalktığımda ilk olarak onu görmem gibi. Saat öğlenin birini göstermesine rağmen, dertsiz bir şekilde yatakta öylece uzanmaya ve siyah saçlarını okşamaya devam ettim. Parmaklarımın arasından giden, boğumlarımda hoş bir his bırakıp kayarak giden saçlarına dokunmayı seviyordum. Tenimi ona her dokundurduğumda hissettiğim duygular içmeden çakırkeyif olmama neden oluyordu. Ve bu hisse bayılıyordum. Gözlerim hafiften kayıp, Kyungsoo'nun kokusunu hissetmeye daha çok odaklandı. Burnumu yakıp geçen o kokuyu tanımlayabilecek hiçbir çiçek ya da meyve yoktu.

Yalnızca o kokuyordu işte.

Ciddiydim, kokusunu benzetebileceğim herhangi bir şey yoktu bu dünyada. Ama eğer olmayan bir şeye benzetmemi söylerseniz, perilerin ve her türlü iyi insanların bulunduğu bir yerin nahoş kokusuna sahip olduğunu söyleyebilirdim. Kyungsoo bambaşkaydı. Kokusu da, kendisi de.

The Nature Of Daylight // kaisooWhere stories live. Discover now