10.

1.8K 202 97
                                    

•••

"Koş!"

Kyungsoo yaptığımız olayın korkunçluğuna rağmen bana dönüp, çılgınca gülümsedi.

"Koş dedim sana Jongin!"

Bazen beyniniz çalışmayı durdurur. Bu bir heyecan anında, mutlulukta, şaşkınlıkta yaşanabilir. Biraz uzun sürer ve başka şeyleri de tetikler. Hareket etmenizi engeller örneğin. Tıpkı benim şuanki durumum gibi.

Hareket etmeden bana bakarak, yerinde birkaç kere heyecanla zıpladı ve bana zaman tanımadan elimi avucu arasına alarak çekiştirdi. Aynı yerde durmak için beni zorlayan ayaklarım, ileri çeken ellere nazikçe itaat etti. Arkasından zorla koşmak zorunda kalan ben, hala şaşkınlıktan açılan ağzımı kapatamamıştım. Nasıl olur da hala böyle rahat olurdu, aklım almıyordu. Ben neredeyse korkudan şuraya bayılacaktım.

"Kyungsoo," dedim koşarken tökezlememeye dikkat ederek. "Bu yaptığımız doğru değil."

"Ama eğleniyoruz, değil mi?" diye bağırdı sessiz olmayı umursamayarak. "Yalnızca koş ve yakalanmamaya bak! Ups!"

Son anda çarpacağı kadını fark ettiğinde, ikimizi de sert bir şekilde başka bir tarafa doğru çevirdi. Elinin üstünde olan elim ani dönüşü yüzünden koluma acılı bir baskı uyguladığından sessizce inledim. Ayaklarım onun hızına zar zor ayak uyduruyordu. Bu yüzden birkaç defa düşmemek için Kyungsoo'nun bana uzattığı koluna tutunarak ayakta kalmayı başarabildim. Tanrım, aklım ciddi anlamda almıyordu. Aslında onu benim muayeneme girdiği anda tanımış olmam gerekirdi ama, hala alışamamıştım.

O fazla sıradışıydı,
Benim aksime.

"Hey siz! Sizi yakaladığımda... içeri tıktıracağım!"

Arkamızdan hırsla koşan kız çığrı çıktığı kadar bağırdığında, zorlukla arkama döndüm. Korkulu gözlerimle ona baktığımda, karşılaştığım manzara kesinlikle hiç arkadaş canlısı bir surat değildi.

"Bok tıktırırsın!"

Kyungsoo ondan geri kalmayarak bağırdığında, yerin dibine gireceğimi sandım. Lanet olsun! Seul'ün ortasındaki, çok ünlü bir alışveriş merkezindeydik. Üstelik yüzüm gözüm açıktı. İki hırsız gibi koştuğumuz yerlerde insanlar bize dönüyor ve şaşkın bakışlar atıyorlardı. Kariyerim tehlikedeydi, ismim tehlikedeydi ve en önemlisi arkamızdan koşan kız yüzünden hayatım tehlikedeydi. Ne için diye sorsanıza?
Daha geçen gün tanıdığım, kaçık bir oğlan yüzünden. Sanki yaptığı, daha doğru yaptığımız normalmiş gibi bir de kıza hakaret ediyordu.

Nefes nefese kalmıştım. Üstelik kapıdan çıkma gibi bir ihtimalimiz olmadığı için, güvenlik görevlilerine en uzak köşelerden kaçıyorduk. Aslında iki saattir aynı yerin çevresini dolanıyorduk. Hem başımın döndüğünü, hem de nefesimin kesileceğini anlamıştım. Terleyen saçlarımı, koşmaya ara vermeyerek hızla geriye yolladım.

"Ver şunun çantasını!" diye bağırdım Kyungsoo'ya. "Yemin ederim, öleceğim. Ver de gidelim!"

"O orospuya az bile!" dedi öfkeyle koşarken. "Ama merak etme, birazdan çantasını vereceğim."

İçimden binbir şükür ettim. Bir an önce durmazsak, birazdan yere yığılabilirdim. Kesik kesik aldığım nefeslerim göğsümü dövüp duruyordu çünkü. Gözlerimi bir saniyeliğine hem beni çeken, hem de çantayı taşıyan Kyungsoo'ya çevirdim. Benim aksime öyle sakindi ki nefes alışverişleri, kendimin ciddi anlamda yaşlandığını düşündüm. Bu çocuk hayatıma girdi gireli bir şeyler yolunda değildi. İyi ya da kötü yönlü olarak değil. Daha çok sıradışı.

The Nature Of Daylight // kaisooWhere stories live. Discover now