27.

1.5K 169 61
                                    

Benden hızlısı mezarda.
i know.

•••

Cuma akşamlarını ve cumartesi sabahlarını sevmemin ayrı ayrı teker nedenleri vardı. Birincisi; cuma günlerini sebebi veya sonucu ne olursa olsun kendime tatil ederdim. Haftanın sonunda üstümde birikmiş olan tüm kötü enerjiler, sadece bir günde olsa dahi çekiliveriyordu. Cumartesi günleri ise, sabahları biyolojik saatim yüzünden erkenden kalkıyor olsam da, öğlene kadar yataktan kalkmazdım. Bu iki günün belirli saatleri hayatımda asla değişmeyecek olan şeylerden birkaçıydı. İnsanların kendilerine zaman ayırmaları gerekir. Ki ben bunu çoğunlukla yatakta gerçekleştirmeyi tercih ediyordum.

Şu an ise yatakta iki büklüm yatmamın sebebi kesinlikle keyiften değildi. Evet, sıradan bir cumartesi sabahı olmasına karşın; hastaydım. Kollarımı kaldıracak enerjiyi bulmam için, vücudumun diğer enerji tüketen kısımlarımdan feragat etmem gereken bir zaman dilimindeydim şu an. Bedenimi biraz olsun ayağa kaldırabilmek için aşağı kata inip; mutfağa girip, dolaptan gerekli malzemeleri çıkarıp, onları hazırlayıp, bir bir tencereye dizip, ateşi açıp, pişmesini bekleyip, bir tabak çıkarıp, oturarak teker teker boğazımın biraz daha tahriş olmasını engelleyerek yemek yemem gerekiyordu.

Gözümün korkuyor olması pek de anormal sayılmaz ha?

Bütün bunları normalde yapmak en fazla bir saatimi alacak olsa da, hareket etmekte zorlanan ve iki ton ağırlığındaki başımı kaldırmam gerekirken bu süre kesinlikle üç saati aşıyordu. Açıkçası, ilacı aç karna almak çok daha mantıklı gelmeye başlamıştı. En fazla dün akşam yediğim yemeği de vücudumdan atmış olur ve tamamen bitik duruma düşerdim. O kadar.

Yastığın sıcaklığı dolayısıyla terleyen ensem yüzünden başımı biraz daha sola kaydırarak, soğuk kısma yatmaya özen gösterdim. Neredeyse otuz dokuz derece olduğunu tahmin ettiğim sıcaklığım ile yastığın soğuk tarafı tenime temas ettiğinde vücudum sadece bir saliseliğine ürpertici bir şekilde titredi. Kendimi yaz sıcağı yüzünden ayaklarını kaldırıp, soğuk duvara yaslayan küçüklüğümdeki Jongin gibi hissediyordum. O anki soğukluk hissi o kadar serinlemiş hissettiriyordu ki, imkansız olsa da biraz olsun vücudumdan akan terlerin ara verdiğini düşündüm. Böylesi çok daha rahatlatıcıydı.

Uyandığımdan beri, başımın ağrısı oraya vurduğu için açamadığım gözlerimi biraz olsun aralayarak etrafıma bakındım. Yatağa mahkûm kalacak kadar soğuğu nerede yediğimden de emin olmamakla beraber, küçüklüğümden beri oldukça hassas olan boğazlarıma lanet yağdırmak yerine hafifçe öksürerek, boğazımdaki o garip ve rahatsız edici olan kütleyi geçirmeye çabaladım. Lakin tek yaptığım, boğazlarımın daha da acımasına neden olacak şekilde öksürüp kendime acı çektirmek oldu.

Bir bardak su içmek için neleri verebileceğimi düşündüğüm o an. Ama aklıma herhangi bir şey gelmedi. Elimde vücudumdaki o anlamsız sızı ve kaburgalarımdaki ağırlık yüzünden hareket ettiremediğim eklemlerim vardı sadece. Ayak parmaklarımı harekete geçirdiğimde bile kendime o enerjimi boş yere harcadığım için bir küfür savurdum.

"Anne."

Ağzımdan bomboş yere çıksa da, bana iyi hissettireceğini düşünmüştüm. Lakin yapmış olduğum şey; beni iyi hissettirmek yerine, bu evde yalnız olduğumu yüzüme bir tokat gibi çarptı. Zor durumumda seslenebileceğim bir annem ile babam varken, yine de yalnızdım. Ağlamak istedim.

Canım acıyordu.
Ve ben yalnızdım.
Kendi acıma, kendim çare olamayacak kadar çaresiz hissediyorum kendimi.

The Nature Of Daylight // kaisooWhere stories live. Discover now