6.

2.6K 205 70
                                    

•••

"Metroda kadının beni öldüreceğini sandım."

Kyungsoo elindeki hotdog ı iştahla yerken, ağzının dolu olmasını umursamayarak heyecanla konuşmaya devam etti.

"Sanki senin yanımda olduğunu görmüyormuş gibi, sevgilisinin önüne geçti." Bir ısırık aldı. Dudağının kenarına bulaşan ketçapı acayip sevimli bir şekilde dilini uzatıp, yaladı. Ben ise sadece izlemekle yetindim. Yani kesinlikle uzanıp benim temizlemem gibi bir hayalim yoktu(!)

"Ne yani?" Kaşını biraz sinirle biraz da eğlenir gibi hafifçe havaya kaldırdı. "Cidden yanımda sen varken, onun bön bön bakan sevgilisine mi göz koyacaktım? Kadınların hayal güçleri beni bazen ciddi anlamda korkutuyor."

(Y/N: Açıkçası ben kendi hayal gücümden korkuyorum.)

Ardından önüne dönerek, kolasına uzandı. Gerçekten hiçbir derdi ya da sıkıntısı yok gibi duruyordu. Hatta bu küçük gezimizin onu gerçekten rahatlattığının farkına varmıştım. Bir hafta kısa bir süre gibi görünmekle beraber, kesinlikle kısa değildi. Bu haftaya sığdırabilecek o kadar çok şeyimiz vardı ki... Gelmeden önce özenle planladığım her şeyi yapma taraftarıydım. Kyungsoo'nun da buna hayır demeyeceğinden emindim.

"Jongin, sen beni dinlemiyor musun?"

"Hayır sevgilim," dedim dalmış olan gözlerimi takıldığı yerden ayırarak. "Cidden sadece bir hotdog ile doyacak mısın? Bugün çok yoruldun, otelde de yiyebilirdik."

"Doydum, Jongin. Bu kadar düşünme." Ellerini sildiği ıslak mendili bir kenara koyarak, masanın üstünden bana uzandı. "Otelin restorantı içimi daraltıyor. Uzun süredir sokakta da bir şey yiyemedik. Emin ol, kendimi yemek ve diğer şeyler konusunda çok iyi hissediyorum."

Böyle olman, beni de iyi hissettiriyor.

"Otele geçelim mi?"

"Ah, yoruldun mu?" diye sordu.

Yüzündeki ifadeden biraz olsun hayal kırıklığına uğradığını sandım. Bu yüzden eğik olan belimi belli etmemeye çalışarak hafifçe dikleştirdim. Buraya kendim için gelmemiştim. Bu yüzden, Kyungsoo eğer biraz daha gezmek istiyorsa kendimi ayakta kalmaya zorlayabilirdim.

"Hayır," dedim gülerek. "İstersen biraz daha gezebiliriz. Japon içkilerini tadabiliriz ya da bu saate açık olan mağazaları gezebiliriz. Hangisini yapalım?"

Saat çoktan onu gösterdiğinden, gidebileceğimiz yerler sadece caddelerdi. Her yer sessizliğe gömüldüğündan falan değildi. Japonya'da hayat kesinlikle gece yarısından itibaren başlıyordu çünkü. Bu yüzden sessiz bir yerde oturma gibi bir ihtimalimiz kesinlikle yoktu. Kyungsoo'nun orman ya da doğal güzellik gibi yerleri gezme hevesi varken, bu heyecanı bol olan sokaklarda gezmek istemeyeceğinden adım gibi emindim.

"Aslına bakarsan," dedi ceketini hafifçe boynuna çekerek. "Otele gidebiliriz."

Bir anda değiştirdiği fikri yüzünden, acaba çok mu belli ettim, diye düşünmüştüm. Lakin Kyungsoo'nun gerçekten gitmek istediğini anladığımda başımla onaylayarak plastik tabureden kalktım. Masanın üstündeki cüzdanımı ve telefonumu alıp ceketime koyarken, Kyungsoo kendi yerinden kalkarak yanıma geldi. Bir adım uzağımda bana ilgiyle bakan eşime dönerek, omzunu kollarımın arasına aldım. Ardından satıcıya hafif bir eğilmeyle teşekkürümüzü ettik.

"Yalnız cidden lezzetliydi." dedim dudaklarımı yalarak. "Kore'de bir daha bu tadı bulabilir miyiz, emin değilim."

Hafif bir tempo tutturmuştuk. Çünkü otel çok uzak değildi ve biraz hava almaya ihtiyacımız da vardı.

The Nature Of Daylight // kaisooWhere stories live. Discover now