16.

1.6K 176 172
                                    

•••

Attığım yumruk kesinlikle hafif değildi. Ve bunun farkındaydım. İsteyerek yaptığımı da düşünürsek, pek de fazla sayılmazdı aslında... Karşımdaki, Kyungsoo yüzünden dost saydığım adamın; yüzsüz yüzsüz benimle konuşmak istemesine göz yumacak değildim. Tanrım! Hiçbir bok bilmediğimi söyleyen ve eşimi benden uzaklaştıran Sehun'a bu yaptığım, geriye kalanlara nazaran çok daha iyi sayılırdı.

Sızlayan eklemlerimi yüzümdeki sırıtış ile birlikte hareket ettirirken, Sehun'un kan olmuş eline şaşkınlıkla bakmasını izledim. Kyungsoo'yu kendimden ve her şeyden çok daha sevdiğimi biliyordu, yaptığım harekete şaşırması pek de işten değildi. Üstelik, cidden iki haftadır etliye sütlüye karışmadan köşeye çekilen ben, sadece doğru zamanı bekliyordum. En azından içimdeki acıyı ve öfkeyi biraz olsun kendi kendime ağlayarak sindirmiştim.

"Fazla dokunmuş," diye mırıldandı parmaklarının arasından kanı süzülürken. "Kyungsoo'nun senden uzak kalması diyorum... Canını çok yakmış."

Sinirlendiğiniz an kendinizi dizginlemeye çalışırsınız ama ortam ya kişiler size fırsat vermez... Sözleriyle, bütün zehirli iğnelerini damarınıza atar. Ve...

Bum!

Sabır taşı çatlar.

Ben Kim Jongin. Yirmi dokuz yaşında, mesleğinin zirvesini yaşayan, daha iki hafta öncesine kadar birçok kişinin kıskandığı bir evlilik yaşayan, kibar ve sabırlı adam. Şuan ise kendimi tanımam zordu. İsmimin Kim Jongin ve yaşımın kaç olduğunu bilmemle birlikte, diğer her silinmişti. Kibarlık mı? Saygınlık mı? Yoksa her durumda üslubunu koruyan o adam mı? Yoktu.

Bir adımda, yumruk attığım elimi Sehun'un beyaz gömleğinin yakasıyla buluşturdum. Yüzümdeki bir kas seğirirken, dişlerimi ona kötü bir söz söylememek adına sıktım. Kendimi dizginlemeye çalışmak zordu. Duyduğum şeyler... Doğruyu söylemek istemiyordum, söylediğim an beni ele geçirecek acının haddi hesabı olmadığını biliyordum çünkü. Ama lanet olsun ki, dedikleri doğruydu. Parmak boğumlarım, Sehun'un gömleğiyle aynı renge gelene kadar sıktım elimi onun yakasında. Sertçe çektim onu kendime doğru.

Tükürürcesine, "Canımı yaktı," dedim kabullenerek. Arabanın içine hapsettiğim Baekhyun'un vuruşları kulaklarıma gelip,  bana nerede olduğumu hatırlatırken, "Ama sadece benim canım yanmayacak Sehun." diyerek dişlerimi sıktım.

İlk defa kendimden korkuyorum.

"Buna fırsatın olmayacak," dedi benim birkaç dakika önce takındığım sırıtışımla beraber. "O zaman geç kalmış olacaksın, Kim Jongin."

Neler yapabileceğimi kestiremiyorum ve bu beni dahi korkutuyor.

Sehun'un, yakasındaki elimi ittirip bana bir yumruk atmasına hazırdım aslında. Lakin beni ne itti, ne de yüzünde sinirlenmesine neden olacak bir mimik yakalayabildim. Ya gerçekten Kyungsoo'yu kazandığını, benim kaybettiğimi düşünüyordu. Ya da anlamlandıramadığım başka şeyler vardı. Sehun'un yüzündeki donuk ve kendinden emin ifade, sinir katsayımın daha da artmasına neden oldu. Vücudumdaki bütün kaslar gerilirken, kanım parmak uçlarıma pompalandı. Ve bekleyemedim.

Acım, insafsızlığımı körüklüyor.

İlerledim. Hızlı adımlarla... Yakasındaki elimi çekmeden, arkamda onu sürükleyerek yayınevine girdim. Döner kapıyı pas geçip, yandaki diğer kapıyı ayaklarımla iteleyerek içeriye girdim. Sağ elimle çektiğim Sehun kolunu kapıya çarptığında hafifçe sızlansa da, sinirini daha sonraya saklar gibi sessiz kaldı ve beni öylece takip etti. Kapıdaki güvenlik görevlisi üzerime bütün heybetiyle gelirken, Sehun'un bir emir vermesiyle yiyeceğim dayak bile gözümde büyük değildi o an. Yanıyordum. Sevdiğim kişiyi, elimle tuttuğum adam yüzünden kaybetmiş olmak bendeki insanlık duygusunu süpürmüştü. Eğer şuan biri beni kameraya alıp sonradan izletseydi, şaşırırdım. Bunu yapanın ben olmadığımı, neler olduğunu anlamadığımı söylerdim. Lakin konu Kyungsoo'ydu.

The Nature Of Daylight // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin