FİNAL 2/2

2.5K 194 67
                                    

•••

İnsan aklının erişemeyeceği şeyler vardır.

Gelecek gibi, kader gibi...

"Kim Kyungsoo."

Dudaklarımın arasından dökülen isim bilinçli bir şekilden söylenmiş olsa da kendim tarafından, şok içinde sarsılmaktan alıkoyamadım kendimi. Yönetiliyor gibi hissediyordum. Aslında her şey benim elimdeydi, bir yandan da hiçbir şey...

Aslında her şeyi biliyordum, ama hiçbir şeyi bilmiyordum.

Kyungsoo'nun hemen yanı başımda olan yüzü, benden biraz olsun ayrılarak geriye çekildi. İstemedim. Bunu yapsın istemedim. Benden bir saniye daha olsun, hiçbir şeyi bilmeden ayrılmasını istemedim. Tanrı aşkına! Saçlarından yüzüme doğru damlayan yağmur damlaları yüzümü biraz daha okşasın istedim.

Yağmuru sevdim.
Kyungsoo sayesinde.
Onun vücudunu keşfedip de, bana yol alan su damlaları sayesinde...

"Rüyada mıyım?"

Dudaklarının üzerine yer edinmiş su damlaları, çenesinden aşağı indi ağır ağır. Hiçbir aceleleri yokmuş da, kalacakları tek yer bizim vücutlarımızmış gibi. Sonra gözlerim keşfine devam etti. Doğayı yeni keşfeden bir insan gibi, her bir yanına baktım. Doya doya. Ardından elimi kaldırarak, alnına yapışmış olan saçlarını yana doğru ittim usulca. Acele etmemize gerek yoktu. Zaman bizimdi artık. Geçmiş ve gelecek, Kyungsoo benimdi.

"Değilsin," diye fısıldadım. "Bitti artık."

"Sahi mi?"

Yağmurun toprağa vuruşu ve etrafı o eşsiz kokuyla donatışının yanında Kyungsoo'nun umutsuz sesi canımı yakmıştı. Sanki her an, onu kolundan tutup kaldıracakmışım gibi diken üstünde duruyordu. Kyungsoo'ya yaşattıklarım ile, onda nasıl bir korku oluşturduğumu düşündüm. Öylesine ürkek gözüküyordu ki... Dilimden onun, benim Kim Kyungsoo'm olduğunu duymaya ihtiyacı varmış gibiydi.

Bunu her zaman söyleyeceğim.
Sürekli tekrarlayacağım.
Sabah ve akşam, gece ve gündüz...
Kim Kyungsoo'm.

"Sahi." dedim zorlukla.

İç çekti. Hızla.

Avucunu yanağıma yasladı. Yüzüğünün olduğu parmağının soğukluğu, etkisinin aksine bedenimi küle çevirmek istercesine yaktı. Evlilik yüzüğümüz bana yeminimizi hatırlattı. Kyungsoo'nun eşim olduğu anımsattı yeniden. Aynı evde yaşamamız, her şeye birlikte karar verdiğimiz, zorluklarla savaştığımız, her daim savaştığımız, birbirimize destek olduğumuz, birbirimize bahşettiğimiz sevgi dolu gülüşlerimiz, Kyungsoo... Her şey. Bizim ile ilgili her şey yeniden yer edindi hatıralarımda.

Hayat arkadaşım olduğu gerçeğini zihnime bir daha hiç silinmemesi üzerine kazıdı o soğukluk.

Başını, alnıma yaslarken göğsü titreşti gizliden. Yanağımda duran eli titredi yerinde. İçim eridi. Olanı biteni izah etmek zorken, ne diyeceğimi bilememek çok daha zordu. Ağzımı açıp on binlerce kelime, özlem dolu cümle söylemek istiyordum ona. Lakin yapamadım. Bedenim bu aniden gelen anı bombardımanı ve Kyungsoo'nun hemen karşımda olması yüzünden şok içindeydi. Gerçek olduğuna hâlâ ikna olamayacağım kadar güzeldi.

Hissettirdikleri ise; on katı, yüz katı... Hatta çok çok daha fazlası.
Açıklaması zor.
Oldukça özel ve eşsiz.

Kendimi tutmak zordu. Onun bu yıkık görüntüsünü görürken, kendimi güçlü olmaya zorlamak boş çabadan başka bir şey değildi. Sıkıyordum kendimi. Sırf onun karşısında ağlayıp da, daha fazla hüzne gömülmesin diye. Şikayetçi değildim. Yemin ederim, zerre kadar şikayetçi değildim. Titreyen dudaklarımı ısırarak gizleyebilirdim, gözlerimde biriken yaşlar dayanamayıp dökülse de birer birer; suçu yağmura atabilirdim.

Sorun değil.

Artık birbirimize yeniden koşmuşken, sorun değildi.

"Bir an," dedi nefesi tenimi yağmur damlalarının etkisi ile birlikte sakinleştirerek. "Bir an, beni bir daha hiç hatırlamayacağını düşündüm."

Sana nasıl hissettirdim?
Özür dilerim, hayat arkadaşım.
Farkında olmadan yaptığım ve sana yaşattığım her şey için, özür dilerim.

Avucunu burada olduğuma kendi ikna etmek istercesine boylu boyunca gezdirdi yanağımda. Ben ise yağmurun tenteneye çarpma sesi ile beraber, Kyungsoo'nun kokusunu soludum. Aslında ikimiz de, bunun bir rüya olmadığına inanmaya çalışıyordu. İzin verdik. Buna ihtiyacımız vardı. Bu kaybetme korkusunu,  bedenlerimiz deli gibi ıslanırken atlatmaya ihtiyacımız vardı.

"Ama gerçekten, yemin ederim... Sadece bir an için düşündüm."

Hiçbir şeyin farkında olmadığım için üzgünüm.

Parmakları çene kıvrımıma geldi ve hafif hafif okşamaya başladı. Ne yapacağımı bilmez haldeydim. Dilim kilitlenmişti. Yine de ellerimi hızla onun sırtına dolayacak kadar özlem doluydum. Zihnim daha berraktı. Kyungsoo'nun söylediği her sözden sonra, sessiz kalsam bile; ondan her şey için af dilediğimin farkındaydı.

"Şşş," Sırtından yukarıya doğru çıkan ellerim, ensesindeki sırılsıklam olmuş saçlarıyla buluştuğunda göğsüm titredi. "Buradayım. Burada olacağım, her zaman."

Sesim titredi.

Ve bunu anladı.

Sanki hüznüm onu daha da boğmuş ve duygu patlamasını tetiklemiş gibi, alnıma yaslı olan başı hemen omzuma düştü ve sarsılarak ağlamaya başladı. Ellerim onu teselli etmek ve burada olacağıma güvence vermek için sırtını sıvazlamaya devam ediyordu. Gözleri gözlerimden çekildiği ve beni görmediği anda, hıçkırmamaya özen göstererek usulca ağladım onunla beraber. Omzumu sıkan parmakları ve boynumu koklayan burnu beni sarstı.

İsim onun dudaklarından bir feryatmış gibi döküldü.

"Jongin..."

"Sonra," diye mırıldandım boğuklaşan sesim ile beraber. "Şimdi seni kurulayalım."

Yağmurda durduk.
Ardından birbirimize koşuşumuza tanık olduk.
Ve şu an, bunun bedenimizin üzerinde bıraktığı heyecanı hissedebiliyoruz.
Asla yitip gitmeyeceğini de bildiğimiz gibi.

•••

Tam olarak noktayı koyduk The Nature Of Daylight'a.

Sanırım yeri ciddi manada bende çok ayrı olacak.

Şimdi sizden duygularınızı açıklayan şeyler yazmanızı rica edeceğim ama inanın ben dahi ne demem gerektiğini bilmiyorum.

Teşekkürler.

The Nature Of Daylight // kaisooWhere stories live. Discover now