ÖLÜMCÜL TUZAK / BÖLÜM 8

165 31 6
                                    

   Genç garsonun intihar mı ettiği yoksa cinayete mi kurban gittiği belirsiz ölümü hepimizi derinden sarsmıştı.Bu ikinci ölüm vakasının LADY CHARTY de duyulması halinde büyük bir paniğe sebep olacağı kesindi.Gemisinin giderek lanetli bir gemi haline gelmesinden endişelenen kaptan Papayannis ise endişe ve korku içinde oturduğu sandalyede tırnaklarını yiyordu.

"Tanrım bu nasıl olur.Oysa yolculuk çok güzel başlamıştı  ve şimdi ise gemim yüzen bir morga dönüştü.Ah bay Holmes sizce bu genç adamın ölümüyle bu ölümlerin de sonu gelmiş olabilir mi?"

Kaptanın sadece kendisini ve gemisini düşünen bencil tutumu benim gibi Holmesu da kızdırmışa benziyordu

"Kaptan bu konuda kesin bir şey söyleyemem .Öncelikle genç garson Frank Mackerla bay Pearly arasında ne gibi bir bağlantı var onu bilmemiz şart.Daha önce tanışıyorlar mıydı aralarında geçmişe dayalı bir kavga var mıydı onu bilmemiz lazım."

"Haklısınız bay Holmes bu kadarını düşünememiştim."

"Frank Macker şirketinizde ne zamandan beri çalışıyordu kaptan?"

"Gelen kağıtlarda daha önce şirketin MOUSCRON adlı gemisinde iki yıl görev yaptığı, saygılı ,işinde başarılı bir personel olduğu yazıyordu."

"Hımm peki o gemiden Frank Macker dışında geminize transfer olan başka personel var mıydı ?"

"Personel şefi bay Redhooda soralım bay Holmes.Buradaki tüm personelin listesi ve bonservisleriyle ilgili evraklar  onda vardır."

"Güzel o zaman.Kendisine Mouscron gemisinden geminize binen başka personel olup olmadığını sorar mısınız? Biz de dostum Watsonla güvertede küçük bir gezinti yapıp temiz hava alalım.Ne dersin watson bana güvertede eşlik eder misin?

"Memnuniyetle Holmes burası yeterince boğucu gelmeye başlamıştı."

"Gidelim o zaman Watson.Kaptan da bay Redhoodla görüşsün."

Gemi personelinin kaldığı odanın, geminin alt kısmındaki lonbozda olması odayı boğucu ve sıcak hale getiriyordu.Üstelik denizin getirdiği nem ve yosun kokusuyla iyice dayanılmaz hale gelen odada bu kadar kişinin kalabilmesi ancak ve ancak yıllarca denizlerde kalmanın verdiği alışkanlıkla açıklanabilirdi.

Güverteye çıktığımızda fırtına dinmişti.Taze deniz havası yüzümüze çarptığında onu içimize çekmeyi ihmal etmemiştik.

"Sence intihar mı yoksa cinayet mi  Holmes?"

Holmes soruma cevap vermeden önce cebinden piposunu çıkarıp yakmak için içine tütün doldurmaya başlamıştı.

Pipoyu yakıp ilk dumanı içine çektiğinde yüz hatları da gevşemeye başlamıştı.

"Bunu ancak gemiye Mouscron adlı gemiden gelenlerin   vereceği bilgilerden sonra söyleyebilirim sevgili Watson.Eğer Moscourondan bu gemiye başka personeller de binmişse Frank Mackerı tanıma olasılıkları var demektir.Tabii eğer ölen veya öldürülen kişi gerçek Frank Macker ise."

 "Sence o çocuk Frank Macker değil mi?"


Holmes piposundan derin bir nefes çekip dumanını havaya savurmuştu.

"Şüphelerim var Watson.hem de çok.Çocuğun parmaklarını gördün mü? Ah sanırım şu gözlem yapma merakını hala alışkanlık edinemedin sevgili Watson."

Holmes haklıydı ölen frank mackera çok fazla dikkatli bakmamıştım.Sadece ölüm katılığından zavallı çocuğun intiharının çok erken saatlerde gerçekleştiğini söyleyebilmiştim.Onu üstünkörü inceleyebilmiştim.

"Elleri Watson elleri.Genç adamın ellerine dikkat ettin mi?.Pek de düzgün ve biçimli oldukları  söylenemezdi.Üstelik parmak köşelerinde aşırı nasırlaşma ve el içinde çok fazla deformasyon vardı.Baş parmağının içindeki yassılaşmadan bir aleti çok sık olarak tuttuğunu söyleyebilirim.Üstelik sağ bileği sol bileğine göre oldukça eğik duruyordu.bu da ancak uzun yıllar bıçak kullanan birinde oluşabilecek deformasyonlar.Eğer bu genç mutfakta yıllarını et doğramakla geçirmediyse hayatını kazanmak için başka yollara saptığını gösterir."

"Bunları görmemiştim." 

"Ayrıca kaç garsonun ellerinde bıçak yaraları vardır.Eğer kurbanımız gerçek  Frank macker değilse bu onun parayla tutulmuş bir suçlu olma olasılığı olduğunu gösterir.Dediğim gibi sevgili Watson her şey Mouscrondan binen personelin onu tanıyıp tanımadığını söylemelerine bağlı."

Küçük sohbetimizi kesip okyanusu izlediğimiz sırada bir gemi personeli bize kaptanın bizi kendi kamarasında beklediğini haber vermişti.Kaptanın güverte kısmındaki kamarasına girdiğimizde içeride kaptanın dışında uzun sayılabilecek, şişman ,kırmızı yüzlü başka bir adam görmüştük.Bu geminin personel şefi bay redhooddan başkası değildi.Adamın uzun favorileri ve sararmış gür bıyıkları insanda garip bir etki bırakıyordu.Hantal ve şişman vücudunun aksine oldukça hareketli birine benziyordu.Kendisine bol gelen iş kıyafetlerinin içinde oldukça komik dursa da yine de saygı duyulacak biriydi.Elinde oldukça uzun olduğu anlaşılan bir liste ve kağıt yığını tutan Redhood sabırsızlıkla kendisine söz verilmesini bekliyordu

"Gemimizin personel şefi bay Redhood.B u baylar da dedektif  Sherlock Holmes ve arkadaşı doktor Watson.Bay Redhood bize Mouscrondan kaç personelin transfer olduğunu söyleyebilir misiniz?"

Kırmızı yüzlü bay Redhood kendinden emin bir sesle konuşmaya başlamıştı.

"Üç kişi kaptan. : Frank macker, George Loberty ve Henry Cobart."

Holmes isimleri aklında tutuyormus gibi bu üç ismi kısık sesle tekrar etmişti.

"Peki Frank Macker dışındaki şu iki kişi rica etsekc ölü Frank Mackerı gösterdiğimizde Frank mackerı daha önceden  tanıyıp tanımadıklarını söyleyebilirler  mi?"

"Tabii ki bay Holmes.Şuan dışarda bekliyorlar.Görüşmek istersiniz diye kendilerini çağırtmıştım."

"Ah harika bay Redhood.böyle öngörüleriniz olması çok güzel.İkisini de içeri alalım o zaman."

Bay Redhoodun sesiyle içeri giren iki kişiden biri George Lobertydi.Kırklı yaşlarının  sonlarında, oldukça yıpranmış bir yüze sahip olan Loberty insanda acıma hissi uyandırıyordu.Kırlaşmış saçları yağ ve is içindeydi.Makina yağı ve kömür tozu bulaşmış tulumunun aylardır yıkanmadığı belli oluyordu.Orta boylu geniş omuzlu olmasına rağmen omuzları çökük duruyordu.Artık iyice sarkmaya ve buruşmaya başlamış yüzü de en az tulumu kadar yağ ve is içindeydi.

"Bu bay George Loberty , gemimizin makina dairesinde görevli.Buhar kazanının besleme ve bakımından sorumlu personeli."

Holmes adamın uzattığı eli memnuniyetle sıkmıştı.

"Bu da bay Henry Cobart.Alt lomboz bölümündeki kamaraların servis görevlisi."

Henry cobart en az ölü Frank Macker kadar gençti.Zayıf yüzünde oldukça sık çiller vardı.Kızıla çalan bakır rengi saçları düzgün taranmasına rağmen gür olduğu için birkaç yerden çıkmayı başarmıştı.İnce uzun bir vücuda sahipti.Üzerinde hala garson kıyafetiyle duruyordu.Zayıf kemikli elleri korku ve heyecanla titriyordu.

"Rahat olun bay Cobart.Buraya sanık veya şüpheli olarak çağrılmadınız.Sadece size mefta  Frank Mackerı tanıyıp tanımadığınızı soracaktım.İlk olarak siz bay Loberty.Bay Mackerla birlikte çalıştınız mı? Onu görseniz tanır mısınız?

Loberty birkaç kez gözlerini kırpıştırıp isli elleriyle burnunu kaşımıştı.

"Evet efendim.Onunla iki yıl Mouscron gemisinde birlikte çalışmıştık.Ben yine makine dairesinde görevliydim.Ancak gemideki tüm personel iş dışında birlikte takılırdı.Mouscron bu gemi kadar büyük değildi.Orta sınıf bir gemiydi.O yüzden tüm mürettebat birbirini tanırdı."

"Hımm güzel.Peki ya siz bay Cobart bay mackerı tanırmıydınız?"

"Evet çok samimi olmasak da tanırdım."

"O  zaman size onu göstersem onun bay Macker olup olmadığını bana söyleyebilirsiniz."

"Evet efendim söyleyebilirim."

" O  zaman hep beraber zavallı frank mackerın yattığı odaya gidebiliriz."

İki adam ,Redhood ,ben, holmes ve kaptan Papayannis Frank Macker olduğu söylenen ölünün bulunduğu odaya girdiğimizde cesedin çoktan morarmaya başladığını görmüştük.Oda ne kadar soğuk olursa olsun bu cesetten yayılan kötü kokuyu engelleyemiyordu.İki adam Frank Macker olduğu söylenen ölüyü gördüğünde derinden irkildiler.Genç Cobart ölüden birkaç adım daha geri durmayı seçerken yaşlı Lobarty merakla ölünün yüzünü inceliyordu.sonunda.

"Bu macker değil.Tüm azizlerin üzerine yemin ederim ki bu o değil."

"Peki ya siz bay Cobart bu Frank Macker mi?" 

Genç adam biraz cesaretlenerek cesede yaklaşıp ölünün yüzüne ve bedenine bakmıştı.

"Evet bu o değil.Frank Macker daha uzun ve yapılıydı.Ayrıca burnunun hemen yanında büyük bir beni vardı.Bu ölüde öyle bir şey yok."


Holmes odanın içindeki hafif leş kokusunu biraz azaltmak için cebinden çıkardığı piposunu kokulu Wiltford tütünüyle doldurup yakmıştı.

"O zaman demektir  ki bu adam Frank Mackerın yerine geçmiş bir sahtekar.Her ne kadar bir ölünün arkasından sahtekar demek hoş olmasa da bu işte bir sahtekarlığın döndüğü kesin."

İki adam biran önce oradan gitmek için sabırsızlanıyordu.Yaşlı Lobarty Holmese dönüp.

 "Artık gidebilir miyiz efendim?Makina dairesinde yapmam gereken işlerim var."


"Tabii baylar gidebilirsiniz.Yardımlarınız için şükranlarımı sunuyorum."

İki adam da alel acele bizi selamladıktan sonra hızla odayı terk edip çıkmıştı.Şimdi dört kişi masanın üstüne yatan cesede bakıyorduk.

Sessizliği Holmesun sesi bozmuştu.

"Eğer bu Frank Macker değilse umalım ki gerçek Frank Mackerın başına talihsiz bir olay gelmiş olmasın.Yoksa ceset sayısı üçe çıkmış olacak baylar."
"

SHERLOCK HOLMESUN  TUHAF MACERALARIWhere stories live. Discover now