CANTBURY CİNAYETİ / BÖLÜM 7

187 33 4
                                    

   Genç adamın arada nöbet halinde gelen öksürükler yüzünden acı çektiği belli oluyordu.Bu kadar hastalıklı bir bünyeden o üç sağlıklı adamın hakkından tek başına gelemeyeceğini bildiğimizden yanında gezdirdiği şu meşhur panteri merak ediyorduk.Herkesin aklındaki soruyu yine Holmes sormuştu.

" Peki şu yanınızda gezdirdiğiniz insan gibi yürüyebilen hayvanınız nerede bay hatch? zavallı adam evcilleştirilmiş hayvanından bahsedildiğinde acı ve üzüntüyle yüzünü kastı.Sevdiği bir yakınının üzüntüsünü çekiyormuş gibi bir hali vardı.

" Ölüyor bay holmes tıpkı benim gibi." söylediklerini anlayabilmek için yüzüne bakıyorduk.Genç adam açıklamak zorunda kalmıştı.

" Son uğursuzun hakkında gelirken öldürücü bir yara aldı. O son uğursuz herif oldukça kuvvetli ve dayanıklı çıktı.Hayvanım onun icabından geldiği sırada o uğursuz dörtlünün üçüncüsü eline aldığı keskin bir bıçakla hayvanıma öldürücü bir darbe vurdu ancak tanrının cehennemini boylamaktan kurtulamadı. "Peki nerede olduğunu sorabilir miyim bay hatch?"

Genç adam bir öksürük nöbetinin ardından konuşmasına devam etti.

" Şehre gelen Pandoria adlı sirkte bir arkadaşımın yanında.Aynı zamanda jonklör olan arkadaşım ben buraya gelmeden önce onun yarasıyla ilgileniyordu ancak hayvanımın pek kurtulacağını sanmam."

Sanki evladından veya bir kardeşinden bahseder gibi bahsediyordu şu vahşi hayvanından.Doğrusu zavallı adamın hayvanıyla kurduğu bağı merak ediyorduk.

"Bu da müfettiş Lestrade'in o sirke iki kez gittiği halde neden eli boş döndüğünü açıklıyor.Arkadaşlarınızın sizi ve hayvanınızı koruyup saklayacağını tahmin etmiştim.Peki bize şu enteresan hikayenizden bahsedin bay hatch."

Holmes ve bizler genç adamın anlatacaklarına kulak kabartmıştık.Zavallı genç ise ona verdiğimiz konyaklı çaydan derin bir yudum alıp öksürüğünü bastırmaya çalıştı.Doktorluk sezgilerim zavallı gencin yakalandığı bu ciğer hastalığından sağ çıkamayacağını söylüyordu.Büyük olasılıkla ciğerlerindeki hastalığın son evresini yaşıyordu.

" Oldukça uzun bir hikaye ama her kelimesi anlatılmaya değer baylar.Bu bir ailenin yok olmasına sebep olan dört uğursuz adam ve o uğursuzlar yüzünden umutlarıyla birlikte yok olan bir ailenin hikayesidir.

Babam Pitt Oreway'e büyük babası Daniel Orewayden bir maden hissesi kalana kadar kendi halinde küçük bir aileydik.Arizonadaki bir çiftlikte kahya olan babam , kendi halinde bir ev hanımı olan annem diane ve küçük kız kardeşim dorothy ile bilikte mutlu huzurlu bir aileydik.Ancak postacı bir gün hiç görmediğimiz büyük babasından ona Nevada'daki altın madenlerinden birinde oldukça yüksek bir hisse kaldığına dair mektubu getirdiğinde zavallı babam kendi madenini işletip zengin olma hayaline kapılmıştı.Annemin babama hissesini başkalarına satması telkinine rağmen zavallı babamın benliğini çoktan o altının ışıltıları ele geçirmişti bile.Babam çalıştığı çiftlikten ayrılıp yanına da bizleri alarak Nevada'ya doğru yola çıkmıştı.Arizona'yla Nevada arasındaki upuzun bir yol vardı.Bu yüzden oraya yolda bulunan kasaba ve şehirlerde mola vererek gidecektik.

Arizona'dan çıkıp Nevada sınırları içine varmadan önceki son durak olan Kingman adlı şehirde mola vermiştik.İşte o dört uğursuz haydutla yolumuz da orada kesişecekti.Babam bizi kalabileceğimiz temiz bir otele yerleştirdikten sonra kendisi de kasabadaki barlardan birine içmeye gitmişti.Ve o barda o uğursuzlardan ilki olan james Robery ile tanıştı."

"Buradaki ismiyle harpey Queen" diye araya girdi holme "Evet aynen öyle bay holmes.james Robery denen uğursuz babamın bu kasabaya dışarıdan gelen yabancılardan biri olduğunu öğrenince babamla ilgilenmeye başlamış.Üstelik sarhoş olan babam büyük babasından kendisine Nevada'daki bir madenden hisse kaldığını söylediğinde bu ilgisi daha da artmış ve o gecenin sonunda babam ve o uğursuz dost olmuşlar.Üstelik o uğursuz herifin o sıralarda birleşik devletlerin farklı eyaletlerinden Nevada'ya altın aramaya giden üç uğursuz arkadaşıyla da babamı tanıştırmış.Onların kim olduğunu söylememe gerek yok sanırım zaten biliyorsunuz."

Kısa bir öksürük nöbetinden sonra çaydan son kalan yudumu alan zavallı adam hikayesini anlatmaya kaldığı yerden devam etmişti.

" james Robery babamı Nevada'ya yalnız gitmemesi için ikna etmişti.Üstelik oradaki madende yanında güvenebilir adamlara ihtiyacı olduğunu da söylemişti.Babamın gözü o üç uğursuzu tutmamasına rağmen james denen herifin ağzı çok iyi laf yapıyordu ve saf bir adam olan babamı kandırması da çok uzun sürmemişti.

Annemin itirazlarına rağmen babam annemi ikinci kez dinlememişti.Ertesi gün atlarımızın yeterince dinlendiğini bahane eden babam o dört uğursuzun da atlarını hazırlamış bir şekilde peşimize takılmasına ve bize katılmalarına göz yumdu Kingman'dan çıktıktan bir kaç gün sonra james Robery kafasındaki hain planı devreye sokmaya karar vermişti.Babamı Arizona Nevada sınırında tehlikeli kızılderili kabilelerinin olduğuna bunların bize zarar verebileceğine ikna etmişti.Zavallı babam adını çok duyduğu ama hiç görmediği kızılderililerin bize zarar verebileceğini düşündüğünden james Robery denen uğursuzun yalanına kanmıştı.sonuçta kızılderililer hayali varlıklar değildi.Ancak bu yolumuzu uzatmaktan başka işe yaramayacağı gibi arizona çölünde uzun sürecek bir yol demekti.Ancak o james Robery denen uğursuz ve onun diğer üç uğursuz arkadaşı babamı çoktan bu yolculuğa ikna etmişti bile.Yolumuzu değiştirip tekrar Kingman'a dönüp oradan Grand Kanyona doğru yola çıktık.James Robery grand kanyon denen yerin güvenli olduğuna yeminler etmişti.

Ancak bay Holmes işler hiç babamın umduğu gibi gitmemişti.Bu dört uğursuz bizi günlerce aynı yerlerde dolandırıp durmuşlardı.İyi bildiklerini söyledikleri yerler aslında onların bizi tuzağa düşürmek istedikleri yermiş.Ben ve ailem bu yolculuk boyunca çok yorulmuştuk ve neredeyse yanımızdaki yiyecek ve içecek de bitmek üzereydi.O dört uğursuz ise bizim yiyeceklerimizden yediklerinden kendi yanlarında getirdikleri yiyecekler eksilmemiş şekilde duruyordu.

Zavallı babam bizler için onlardan yiyeceklerini paylaşmalarını istediğinde bu dört uğursuz kendi yiyeceklerinin de kısıtlı olduğunu söyleyerek yiyeceklerini bizimle paylaşmaya şiddetle karşı çıktılar.Üstelik james Robery denen uğursuz yakınlarda bir kasaba olduğuna babamı inandırıp dayanmasını söylemişti.Ancak baylar bu da yalandı grand kanyonda Arizon'a çölünün uçlarında dönüp duruyorduk ve hiç yiyeceğimiz ve içeceğimiz olmadığı için de perişan haldeydik.

Babam kandırıldığını o zaman anlamıştı ancak hiç birimizde güç ve kuvvet kalmamıştı.Babamın bizim için yiyecek yalvarmalarına james Robery denen uğursuz altın madenindeki hissesini devrettiğine dair yazıyı verdiği takdirde yiyeceklerini bizimle paylaşacağı karşılığını vermişti."

Sözün bu kısmında genç adamı tekrar bir öksürük nöbeti tutmuş onu iki büklüm hale getirmişti.Çektiği ıstırabı yüzünden okumak mümkündü.içmesi için zavallı gence içinde rahatlatıcı bir solüsyon olan konyaktan verdim.Bu onu biraz olsun kendine getirebilirdi.

" Sağ olun baylar.Babam o uğursuzun teklifini bizim için kabul etmişti.Umut yolculuğumuz hayatta kalma yolculuğuna ,bir trajediye dönüşmüştü.Dört uğursuz yüzünden sadece hayallerimizi değil hayatlarımızı da kaybetmek üzereydik.Babam onlara altın madenindeki hisselerini devrettiğine dair yazıyı verdikten sonra onlardan bize yiyecek vermelerini istemişti.Ve bay holmes o dört uğursuz yeryüzünün en büyük zalimliğini yaptılar.Bize yememiz için atlarına verdikleri yoncalardan verdiler."

"Bu da onların ellerindeki yonca işaretinin sebebini açıklıyor.Bunun sizin imzanız olduğunu anlamıştık ancak sebebini bilmiyorduk."

"Evet bay Holmes o yoncaları ve onların yaptıklarını hiç unutmadım.Bu yüzden öldükten sonra bile hatırlanmaları içim o yoncalardan birini ellerine koyuyordum."

Holmesle göz göze geldiğimizde ikimizde artık o cinayetleri pek de canice bulmadığımızı anlamıştık.Holmes gence devam etmesi için başıyla işaret verdi "Babam buna itiraz ettiğinde james Robery ve diğer üç uğursuz silahlarını bize doğrulttular.Yapabileceğimiz bir şey yoktu.Babam ne kadar öfkeliyse de o kadar güçsüzdü.Güveninin bedelini pahalı ödemişti.Zavallı küçük Dorothy zavallı küçük kız kardeşim daha üç yaşında masum bir kız çocuğuydu.Açlık ve susuzluk yüzünden zavallı kardeşimin dudakları çatlamış,bedenindeki etler erimeye başlamıştı.Üstelik tepedeki kavurucu güneş ve sinekler yüzünden hepimiz ölmek üzereydik.İşte o uğursuz dörtlünün ikincisi olan john Copper denen uğursuz ise çaresizce su dilenirken elindeki suyu atlara vermiş ve sonrada kalan son su damlalarını kahkahalar atarak çöle fırlatmıştı. " Ah yüce tanrım ne kadar da zalimce bir davranış" diye üzüntüyle mırıldanmıştı müfettiş lestrade.

" Evet baylar tanrının onaylamadığı bu davranışları o uğursuzlar yapmışlardı ve bizi grand kanyonda kaderimizle baş başa bırakarak ellerinde babamın verdiği devir kağıdıyla birlikte Nevada'ya doğru yola koyulmuşlardı.

Ah baylar açlık ve susuzluk yüzünden önce annemi ardından zavallı babamı kaybettim.Sonradan babamın o uğursuzlardan biriyle boğuşurken keskin bir bıçakla yaralandığını görmüştüm.Yarası derindi ve çok kan kaybetmişti.Artık hasta kardeşim dorothyle beraber ıssız kanyonda bir başımıza kalmıştık.Annem ve babam ölmüştü.Benim de durumum pek iyi değildi.Ortalıkta oradan geçen veya sesimizi duyabilecek kimse yoktu.Ve bir gün zavallı kardeşim Dorothy kucağımda öldü.Ben de açlık ve bitkinlik yüzünden kendimde değildim.Bu ciğerlerimdeki hastalığın başlangıcı işte o zamandandır.Oradaki yaşam mücadelesi yüzünden bu kırılgan bünyeme bu habis hastalık yerleşti."

"Peki nasıl kurtuldunuz bay hatch?" hepimiz bu talihsiz adama bakıyorduk.Onun gözlerindeki hüznü gördüğümüzde geçmişi adeta yeniden yaşıyor olduğunu anlamıştık.

" O gün tanrı benim yaşayıp intikamımı almaya karar vermiş olmalı ki bir mucize gerçekleştirmişti.Nevada'dan Arizona Phoneix'e gösteri için giden Pandoria adlı bir sirk yolunu kaybetmiş ve grand kanyondan geçerken bize rastlamıştı.Sirkin sahibi bay Albert ve yardımcısı Philipe beni ve ailemi o halde gördüklerinde dehşetle açılmış gözlerle bize bakmış ve gözyaşlarını tutamamışlardı.Annembabam ve zavallı kız kardeşim dorothy için yapılabilecek bir şey yoktu.O yüzden onları orada gömüp beni de yanlarına aldılar.

Açlık ve güneş yüzünden vücudum bir deri bir kemik kalmıştı.Güneş ve sinekler yüzünden zayıf vücudumda yaralar oluşmuş ardından oralara kurtçuklar yerleşmeye başlamıştı.Bay Albertin eşi ve iki kızı ve sirkteki herkes benim için seferber olmuş yaralarımı temizleyip beni sağaltmışlardı.Onlar benim hikayemi çok az biliyorlardı.Bana mutlu olup ailemi hatırlamamam için afrika ormanlarında yakalanmış küçük bir panter yavrusu vermişlerdi.O hayvan benim hayattaki her şeyim olmuştu.Dostum arkadaşım kardeşim.Ancak bay Holmes yüreğimdeki kin de benimle birlikte büyüyordu.Sonunda aklıma bu küçük panter yavrusunu insan gibi eğitmek geldi.Ufaktı ve her şeyi öğrenebilecek akıllı bir hayvandı.

Benimle birlikte o da büyüdü bay Holmes.Ona bir insan gibi ayakta dengede durmasını öğrettim.sirktekiler benim bu düşüncemi ve çabamı gördüklerinde ailemi kaybettiğim için delirdiğimi düşünmüşlerdi ancak kısa süre sonra çabalarım meyvesini vermeye başlamıştı.Sirktekiler panterimin tıpkı bir insan gibi yürüyüp insan gibi dans ettiğini gördüklerinde hayret etmişlerdi.Bu sayede panterimle gösteriler yapmaya başladım.Seyirciler insan gibi yürüyüp dans eden pantere bayılmıştı.Ancak dediğim gibi intikamımı hiç unutmadım.Büyüdüğümde o dört alçağın peşine düştüm.ancak geç kalmıştım.Bu dört alçak babamın madendeki hisselerini ele geçirdikten sonra oradada aynı haydutluklarını sürdürmüş oradaki işçilere ve kasaba halkına zulmetmişlerdi.Bu yüzden çok düşman edinmişlerdi.Bir gün james robery denen uğursuz kasabadaki kızlardan birine göz koyup kendisine eş yapmak istemiş ancak babası izin vermeyince babasını çekip vurmuş.Çoktandır bu dört uğursuz ve onların tuttuğu gangsterlerin yaptıkları zulümlerden bıkmış olan kasaba halkı sonunda silahlanıp onların peşine düşmüştü.Üstelik öldürülen adamın oğlu da intikam yemini edip kardeşleriyle birlikte bu dört uğursuzun peşine düşmüştü.Şehir şehir kaçan bu dört uğursuzun ingiltereye kaçtığını öğrendiğimde ben de peşlerine düştüm.Üstelik beni bulan sirk ingilterenin pek çok şehrinde gösteri ayarlamıştı.

İngilterede onları ancak londrada bulabileceğimi düşünüyordum.Ancak yine de pek umutlu olduğum söylenemezdi.Bu kalabalık şehirde kendilerini düşmanlarından çok iyi gizleyeceklerinden emindim.Ancak tanrı yardım etti ve bir mucize gösterdi.Londrada kaldığımız süre içinde yaptığımız üçüncü gösterinin gecesinde onu gördüm.James roberyi.Sirki merak edip gelmişti ve ön sıralarda kendine güzel bir yer bulmuştu.Aradan yirmi yıl geçmesine rağmen pek az değişmişti.Ve o beni onca zamandan sonra tanıyamamıştı.Zira bizi o çölde bıraktıklarında ben daha yedi yaşında küçük bir çocuktum.Tanrı şahidimdir bay Holmes gözlerinin tam içine baktım ancak beni yine de tanıyamadı.Gece gösteri biter bitmez james robery denen haydutun peşinde düştüm.Yaşadığı yeri öğrenmek ve diğerlerini de nasıl bulacağımı öğrenmek istiyordum.Ve o gece gösteriden sonra bir bara gidip içki içti.Gece yarısından epey sonra bardan çıktığında oldukça sarhoştu evinin yolunu bile bulabileceğinden şüpheliydim.Ancak sarhoş olmasına rağmen evine varmayı başarmıştı.Balıkçılar sokağında tek katlı küçük bir evde yaşıyordu.Onun gibi bir sığır çobanının alakasız bir meslek edinmiş olmasına şaşırmadım desem yeridir.Ancak bunu kendini gizlemek için yaptığını anlamıştım.

Planımı ancak diğerlerinin yerlerini bulduktan sonra hayata geçirdim.Panterim sokaktakilerin dikkatini çekmesin diye ona palto ve şapka giydirdim.Tıpkı bir insan gibi yürüdüğü için sokaktakilerin dikkatini çekmiyordu.James roberynin kaldığı evin ışıkları yanıyordu.Kapısını çalıp beni içeri davet etmesini bekledim.Tanımadığı birini içeri almayacağını bildiğimden ona diğer dostlarından birinden çok önemli bir haber getirdiğimi söyledim.O gece beni içeri alarak hayatının hatasını yaptığını bilmiyordu.Ben ve panterim içeri girdiğinde hala bizim kim olduğumuzu anlamaya çalışıyordu.Panterimin üstündeki paltoyu ve şapkayı çıkardığımda gördüğü manzara karşısında dehşete düştü.panterim artık dört ayağının üzerinde ona doğru ilerlerken o da geri geri gitti ve arkasındaki ucu oldukça sivri olan zıpkını fark etmedi bay Holmes.Panterimin dişlerinin arasında can vermektense zıpkınla ölmeyi tercih etmiş gibiydi.Onu orada bırakmadan önce geçmişin bir nişanesi olarak eline bir tane yonca koyup duvara günahının ne olduğunu yazdım. Söyledikleri oldukça ürperticiydi.James roberynin korku dolu gözlerini onu yerde ölü vaziyette bulduğumuzda görmüştüm.Panterin onu ölümden daha fazla korkuttuğu aşikardı.

" Devam edin bay hatch"

"james roberynin işini bitirince intikamımın ilk parçasını aldığım için mutluydum.Hemen diğerlerinin peşine düştüm james robery sayesinde diğerlerinin gizlenmek için asıl mesleklerinden farklı meslekler edindiğini anlamıştım ancak mutlaka buluştuklarını düşündüğümden londrada birbirine yakın yerlerde ev tuttuklarını düşündüm.Gündüzleri tüm sokakları ve dükkanları arayıp gece de sirkteki işime devam ediyordu.sonunda robery cinayetinden sonra bob copper denen haydutu buldum.Kendisine bir tür fıçı ve porselen eşya imalathanesi açmıştı.Onun at nalı ustası olduğunu biliyordum ancak bu seferki duruma şaşırmadım.Gece yarısı olmadan akşam üstü onun evine gittim.Diğeri gibi o da beni tanımamıştı.Ancak kendimi tanıttığımda ve panterimi gördüğünde korkudan kaskatı kesildi.Bir tür felç geçirmiş gibiydi.

Onun için çok bir şey yapmama gerek kalmamıştı.Grad kanyonda atlarına su verdikten sonra kalan suyu toprağa dökmesi aklıma geldiğinde onu nasıl öldürmem gerektiğini anlamıştım.Bir fıçıdaki su gözüme ilişti ve copperın kafasını bu fıçıdaki suya bastırarak boğdum.Sonra da eline bir yonca koyup duvara intikamımın sebebini yazdım.

Son olarak jonathan cockleyi öldürmek için yola koyuldum.Onu balıkçılar sokağındaki bir barda görmüştüm.Diğerlerinin aksine değişmiş çok kilo almıştı ancak ben onu tanımakta güçlük çekmedim.Diğer cinayetleri duyduğu için oldukça temkinli davranıyordu.Bu yüzden kaldığı pansiyonun arka kapısından girdim.Odasına girdiğimde sarhoş değildi ve oldukça dikkatliydi.Elinde keskin bir bıçak vardı.Bu yüzden benim yerime panterimi dövüştürdüm.Görseniz bay Holmes gerçek bir can pazarı gibiydi.Cockley bir yandan küfürler ederken bir yandan da canını kurtarmaya çalışıyordu.Hayvanım dişlerini boğazına geçirdiğinde o da son bir çabayla elindeki bıçağı hayvanımın göğsüne batırdı.Zavallı panterim acıyla yana düştüğünde cockleyin de çoktan ölmüş olduğunu gördüm.

Sonra da hazelgardın peşine düştüm.Ancak onu bulmakta zorlanıyordum.Çok temkinli davranıyordu.Londranın günlük gazetelerini alıp cinayetlerin yer alıp almadığına bakıyordum.Hazelgardın da tıpkı benim gibi haberleri ve cinayetleri takip ettiğini tahmin edebiliyordum.Sonra gazetedeki ilanınızı gördüm.Hazelgardın cinayetlerden sonra hissesini satıp buralardan kaçacağını düşündüm.Meğer bütün bu ilan beni yakalamanız için bir tuzaktan ibaretmiş. Zavallı adam dinlenmek için sustuğunda dostça bir şekilde omzunu sıktım.Cinayetleri tasvip etmesem de öldürdüğü adamların da pek de masum insanlar olmadığını da biliyordum.

"İşte baylar tüm hikaye bundan ibarettir.Son haydutu yakalayıp içim rahat bir şekilde ölmek isterdim ancak yol buraya kadarmış."

"Bir cinayete göz yumacağımızı düşünmüyorsunuzdur umarım genç dostum"

Holmesun sesi hem diğer haydutları hem de bu zavallı genci tasvip etmediğini gösteriyordu.Ancak kıtada işlenen cinayetten dolayı dördüncü kişi olan hazelgardın ingiliz kanunlarına göre yargı önüne çıkartılmayacağını biliyorduk.

"Sizden son bir istekte bulunabilir miyim baylar ? Bunu ölmek üzere olan bir adamın son isteği olarak görmenizi istiyorum.Çok yaşamayacağımı biliyorum bu yüzden merhametinize sığınıp yargılanmadan önce kardeşim gibi gördüğüm panterimle son kez vedalaşmak istiyorum.Bu dileğimi gerçekleştirmek istiyorum."

Hepimiz gözlerimizi müfettiş lestrade dikmiştik.Zira resmi kanun adamı oydu ve buna ancak o karar verebilirdi.Lestrade de hikayeden ziyadesiyle etkilenmişe benziyordu.Ancak katilin elinden kaçıp dördüncü kurbanının peşine düşmesinden endişe ettiğini tahmin edebiliyorduk.Ancak holmesun bakışlarından etkilenen lestrade genç adamın bileklerini kelepçelemek kaydıyla panterini görmesine izin vermişti.

Doğrusu oldukça duygusal bir vedalaşma olmuştu.Sirke geldiğimizde onu bulduğumuz yerde can çekişiyordu.Oldukça öldürücü bir yara almıştı ve aşırı kan kaybeden hayvan acıyla nefes alabiliyordu.Elleri kelepçeli haldeki genç keder dolu bir ifadeyle hayvanının yanı başına çökmüş tüylerini okşuyordu.Sahibini tanıyan ölmek üzere olan hayvan da son bir çabayla başını kaldırıp sahibinin elini yalamıştı.

"Ah bay holmes bu gördüğünüz sadık hayvan benim kardeşim gibiydi.Bu yüzden kaybettiğim kız kardeşim dorothynin adını ona verdim.Ailesiz geçirdiğim o karanlık keder yüklü gecelerde hayvanıma sarılır ağlardım.Bana umut veren yegane varlık işte bu gördüğünüz hayvancağızdı.Ah şimdiyse benim yüzümden can çekişiyor.Keşke tanrı bir mUcize gösterse ve birlikte canımızı alsa.Böylece gözlerimiz açık gitmezdi."

"Onu bir intikam silahı gibi kullanmanız iyi bir şey değildi bay hatch.Zavallı hayvan sizin intikamlarınızın silahı gibi kullanıldı."

"Biliyorum bay holmes bundan utanç duysam da bu hastalıklı bedenimle intikamımı almam mümkün değildi.Hayatımı adadığım intikamım için bu hayvan da hayatını bana adadı.Tanrı izin verirse onunla sonsuzlukta yeniden kavuşacağız."

Oradan çıktığımız sırada zavallı hayvan da son nefesini vermişti.Zavallı genç ise yakalandıktan iki gün sonra ciğerlerindeki hastalık yüzünden yargılanamadan ölmüştü.Sirkteki dostlarının gönlü genç adamı ve panterini londrada bırakmaya el vermemişti.Sonradan öğreneceğimize göre zavallı genç adam panteriyle birlikte grand kanyonda ailesinin mezarlarının yanına gömülmüştü.Bu dünyada bir arada olmayan o dört ruha bir de panterin ruhu katılmıştı.Grand kanyona yolu düşen kızılderililer hala geceleri kanyonda kurt ulumasından farklı bir hayvanın ulumasını ve ışıklar içindeki dört ruhun neşe dolu seslerini duyduklarını yemin ederek söylerlerdi.

Dördüncü haydut franky hazelgarda gelince.Diğer üç arkadaşının katilinin elinden kurtulmuş olmanın rahatlığıyla gezindiği londra sokaklarında bilinmeyen kişilerce işlenmiş bir cinayete kurban gitmişti.Cesedi rıhtımın oradaki balıkçı köprüsünün altında bulunmuştu ve öldürücü bıçak yaraları almıştı.Holmes ve ben bu cinayeti işleyenlerin kaçıp geldikleri maden bölgesindekilerin ya da zavallı genç adamın bilinmeyen arkadaşlarının işlediklerini düşünüyorduk.Cevabı sadece tanrı bilir.Tek bildiğimiz artık grand kanyondaki cinayetlerin katilleri de maktulleri de hayatta değildi

SON

  

SHERLOCK HOLMESUN  TUHAF MACERALARIWhere stories live. Discover now