Danger - Bölüm 33

22.3K 690 74
                                    

Sinir ve şokun etkileri vücudumu yavaş yavaş terk ediyordu. Tabii ensemdeki saçlarımın acısı ve yanağımda ki tırnak izini unutmamalıydım. Bar tezgahında duran su dolu bardağı elime alıp bu defa tek seferde içtim. Bardağı sertçe yerine bırakırken gözlerim beni izleyen Zayn'e takıldı. Sinirli olduğunu anlamamak için bakar kör olmak lazımdı. Gözlerimi kaçırarak etrafa baktığımda bana bakan bir çok kişiyi farkettim. Öfke yüzünden kızaran yanaklarım bu defa utanç yüzünden tekrar ısınmıştı. Herkesin ortasında kendimi tamamen öfke duygusuna teslim ederek Zayn'i öpen esmerin saçlarından tutarak onu ittirmiştim. Tiz  çığlığı etrafta henüz yankılanmaya fırsat bulamamışken saçlarında duran ellerimi tutarak bana karşı koymaya çalışmıştı. Beni çileden çıkaran şey ise Zayn'den bana karşı yardım istemesiydi. Zayn söyle şuna bıraksın beni. İtici ses tonu tekrar zihnimde yankılanırken öfke metrem tekrar yükseklere tırmanıyordu. Ne yaptığımın farkında olmadan kızı yere ittirmiş ve hayatında hiç kavga etmemiş birinin acemiliğini yansıtmadan üstüne çıkıp kızı hırpalamaya başlamıştım. Tabii karşımda benden daha deneyimli birinin olduğunu hesaba katmadan bu işe kalkıştığım için, kız saçlarımdan tutarak üstünlüğü sağlamıştı. Yüzüne attığım tokadın acısını yanağımda uzun bir iz bırakarak almıştı. Zayn kızı üstümden çekip, beni sakinleştirmek için sessiz bir ortama götürmüştü ama bara gelip oturana kadar sakinleşememiştim. Ve bunları hatırlamak bile beni tekrar sinirlendirmek için yeterliydi.

İnsanların bana bakmasını göz ardı etmek için arkamda ki kalabalığa sırt çevirdim. Ellerimi alnıma yaslayarak gözlerimi kapadım ve kendimi başka bir yerde hayal etmeye çalıştım. Mesela televizyon karşısında Leonardo Dicaprio'nun filmlerinden birini izlerken patlamış mısır yediğimi düşünebilirdim ya da sevdiğim şarkının ezbere bildiğim nakaratını söylerken kendimi konser alanındaymış gibi de hissedebilirdim. Önümde ki tek engel çevremde konuşan insanlar ve acıyan saç diplerimdi. "Vay canına Zayn. Kızların senin için kapıştığını bilirdim ama bu en şiddetli olanıydı." Duyularım vücudumda ki sızıları unutmuş, konuşan barmene odaklanmıştı. "Kapa çeneni Luke." Zayn'in homurdanmasını duydum. Luke diye bahsettiği barmenin uzaklaşan kırkırdamasını işittiğimde Zayn ile aralarında belli bir sınırda çizilen arkadaşlık olduğunu anladım. "Eve gitmek istiyorum." Gözlerimi açmadan mırıldanmam, bu ortamdan kaçıp kendimi bir yerlere kapatmak istememin sessiz bir çığlığıydı. "Ona öyle davranmanın ne kadar saçma bir şey olduğunu kabul edene kadar hiçbir yere gitmiyoruz." Söylediği sözler utancımın verdiği mahcupluğu bir kağıt gibi parçalara ayırıp havaya fırlatırken, öfkem küllerinden yeniden doğuyordu. Yüzümü ona çevirdiğimde sert yüz ifadesi ile etrafı inceliyordu. "Bana o kızı mı savunuyorsun?" Çevremizde oturan insanların bize bakmasına aldanmadan sesimi yükseltmemde bir sorun görmedim. Yüzünü buruşturarak bana döndüğünde bakışlarında ki soğukluk canımı yaktı. Sırf kavga ettim diye bana böyle davranması haksızlıktı. Ki bu konuda haklı tarafın ben olduğum konusunda taviz verecek değildim. "Herkesin ortasında benim için hiçbir değeri olmayan biri ile kavga ettin ve kendini küçük düşürdün. Ayrıca kendine de zarar verdin. Yanağın tahmin ettiğinden daha kötü gözüküyor. Ve ben seni böyle görmeyi sevmiyorum." Benim aksime sesini yükseltmeden konuşuyordu ama ses tonunda ki siniri göz ardı edemezdim. "Hayır Zayn. Kavga ederek kendimi küçük düşürmedim. O kız senin dudaklarına yapıştığı zaman ki kadar hiç güçsüz ve değersiz hissetmemiştim." Boğazımda ki yumru kendini gösterirken, gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Ve ben böyle boktan bir konu yüzünden ağlayacak kız değildim. Zayn beni güçsüz bırakıyordu ve göstermeyi reddettiğim duygularımın kilidini kırarak onları serbest bırakıyordu.  Ve ben bunu istemiyordum. Gözyaşlarım yanaklarıma ulaşmadan oturduğum sandalyeden kalkarak kapıya yöneldim. Kimsenin beni ağlarken görmesini istemiyordum. Dirseğimden kavrayan eli ittirerek, kapıya ulaştım ve Zayn'in arkamdan geldiğini bildiğim için arabaya yürümeye başladım. "Wendy! Buraya gel!" Yumruklarımı sıkarak ona döndüğümde bana yetiştiğini gördüm. "Ne? Hata yaptığımı mı kabul etmemi istiyorsun? Bunu yapmayacağım! Bir sürtük için hatam olmadığı halde bunu kabul etmeyeceğim tamam mı?" Zayn beni şaşkınlıkla izlediği sırada, bağırdığım için bardan çıkan ve dışarıda bekleyen insanların bakışları üzerimize çevrilmişti.  Ama onların ne düşündüğü şu an kafama taktığım son şeydi. "Wendy kes sesini ve arabaya bin." Yumruk yaptığım ellerimi göğüs hizamda çaprazladım ve sesimin titrememesi için yutkundum. "Binmeyeceğim. Bu sorunu çözene kadar senin hiçbir istediğini yapmayacağım." Ona karşı gelmem bizi izleyen bir kaç kişi tarafından ıslık ve tezahürat ile desteklenirken Zayn omuzunun üstünden onlara sert bir bakış attı. "Siz erkekler istediğiniz kişiyi 'Bana ait' diyerek sahipleniyor ve başkaları onlara asıldığı zaman kıyameti koparıyorsunuz. Neden aynı şeyi bir kız yaptığı zaman o suçlu duruma düşüyor?" Beni destekleyen insanların bakışları altında bir adım atarak soluksuzca bana bakan Zayn'e bir adım attım. Güven patlaması yaşıyordum ve bu etki bedenimi terk etmeden konuşmamı sürdürdüm. "Madem köküne kadar sana aidim, senin de bana ait olduğunu, başkalarının teklifsizce gelip sana dokunmayacağını bilmem gerek. Çünkü onları bunu yaparken görmek beni değersiz hissettiriyor. Beni öpen dudaklarını başkalarının öptüğünü görmek kullanılmış gibi hissettiriyor." Yanağımdan aşağı süzülen tek damla gözyaşı zayıf tarafımı ortaya çıkarırken güçlü tarafım bitkin düştüğü için kilitli kaldığı dolaba geri gitmişti ve bu gece onu bir daha göreceğimi sanmıyordum. Zayıf tarafımın tekrar ortaya çıktığını farkeden Zayn kolumdan tutarak beni arabaya sürükledi. Bana yapılan destek tezahüratlarına arkamı dönüp tebessüm ederek karşılık verdim. Kapıyı açan Zayn binmemi bekledikten sonra hızlı adımlar ile sürücü koltuğa geçti. Yolun yarısına kadar arabada çıkan tek ses iç geçirmelerim ve burnumu çekişimdi. "Her kesimden sürtükler tanıdığını bilmiyordum." diyerek yanağımın içini ısırdım. "Senin benden nefret ettiğini sanıyordum." Ona söylediğim şeyi duymamazlıktan gelerek dikkatimi başka yöne çekti. Nefret. Nefret kelimesi benim için anlamını yitirmişti. Ondan nefret ediyor muydum o bile belirsizdi. "Sanırım hala ediyorum ama bu sana benim yanımda başkalarını öpüp beni küçük düşürme hakkını tanımaz." diyerek kollarımı karnımda birleştirdim ve akşamın karanlığı çökmüş şehri izledim. Vakit ne ara bu kadar hızlı geçmişti, farkında bile değildim. "Yani sen yanımda olmadığın zaman başkalarını öpebilir miyim?" Yine işi alaya vuruyordu. Sinirle gözlerimi kapadım ve yaşadığı sıkıntıyı alaya alarak atlattığını düşünerek ters cevap vermeme kararına vardım. "Ben buna karar veremem. Ama başkasının öptüğü dudaklara dokunmayacağımı bil. Eğer başkasını öpersen ya da buna izin verirsen beni öpemezsin." Bir - sıfır önde olan maçta bir gol daha atarak skoru ikiye çıkardım ve zaferin verdiği hazzı tüm vücudumda hissettim.  Eğer beni dediği kadar seviyorsa bunu yapmazdı, yani öyle düşünüyordum. "Ayrıca demin ki konuştuğum 'ait olma' meselesini hiç mi dinlemedin? Eğer etrafta senin kızın olarak gezeceksem bunun hakkını ver ve sürtüklerin senden uzak kalmasını sağla. Ve beni bir daha bu kadar değersiz hissettirme." Sözlerimi bitirdiğimde arabayı durdurdu ve meraklı bakışlarım eşliğinde arabadan çıkarak benim olduğum tarafa geldi. Seri hareketlerle beni ön koltuktan kaldırıp, arabanın arkasına götürdüğünde ona karşı koymadan sessiz emirlerini yerine getiriyordum. Arka koltuğa oturduktan sonra kapıyı kapadı ve bu süre boyunca onu izlerken kalbim korkan bir kuş gibi çırpınışlara geçti. Saçlarımın arkasından kavradı ve beni kendine çekerek öpmeye başladı. Sadece bir kaç saattir beni öpmemesine rağmen, sanki yıllarca öpüşmeye aç kalmış gibi dudakları benimkileri sömürüyordu. Baskın hareketleri karşısında uyuşan vücudumu kapı ve kendi bedeni arasına aldı ve nefes almak için geri çekildiği sırada tek dizinden destek alarak üzerime eğildi. "Sakın bir daha kendini değersiz ve bir hiçmiş gibi hissettme. İnan bana benim için ne kadar değerli olduğunu bilseydin, hiçbir anlam ifade etmeyen o öpücüğü umursamazdın bile." Elimi alıp sol göğsüne götürdü ve sıkıca bastırarak kalp atışını ve sıcaklığını hissetmemi sağladı. "Sen buradasın. Benim mahzenimde, seni tutsak ettiğim hapisanemdesin. Ve oraya ben izin vermediğim sürece hiç kimse giremez ve çıkamaz. Oranın kilidini sadece sen açabilirsin. Ve benim iznim olmadan orayı terk edemezsin de. Şimdi kendini bilmez insanların davranışlarında takılıp kalma ve ne kadar değerli olduğunu da unutma." Sözleri benim maç skorumu yerle bir edip ard arda golleri dizmişti. Ona cevap verecek kelimeleri düşünmeye vakit bulamadan tekrar dudaklarımı öpmeye başlamıştı. Göğsünde olan elimi boynuna götürüp, parmaklarımı  ensesinde ki saçlarında gezdirdim. Öpücüğü beni darmadağın etmeye devam ederken, dilini de işin içine katması ile inlememi tutmam artık mümkün değildi. Dişlerinin arasına aldığı alt dudağımı çekerek geriye çekildi. "Durmamız gerekiyor. Yoksa kendimi kontrol edemeyebilirim." diyerek gözlerini kapadı. Deli gibi atan kalbim ve sıkışan nefesim dengemi alt üst etmişti. Tabi bunlar Zayn'in öpücüğünün yanında küçük bir ayrıntı olarak kalıyordu. Arabadan çıkmadan önce beni bir kez daha öptü ve bütün duvarlarımı yıkarak beni güçsüz bıraktı. Sarsak hareketlerle ve buğulu bir zihinle ön koltuğa geçtiğimde Zayn'in sırıttığını görmek için ona bakmaya gerek yoktu, bunu hissedebiliyordum.

DANGER *Düzenleniyor*Where stories live. Discover now