Kıskançlık

26.7K 1.8K 1.3K
                                    

Yüzüme değen bir şeyler hissetmemle, gözlerimi yavaşça açtım. Uykusuz hissediyordum, beni rahatsız eden şeyi ortadan kaldırıp uykuma devam etmek istiyordum.

İlk gördüğüm Tae'nin bana bakan yüzü olmuştu, yüzüme değen şeyin onun eli olduğunu fark etmem biraz vaktimi almıştı. "Günaydın." diyerek gülümsediğinde, hiç onun kadar mutlu ve enerjik hissetmediğim için somurtarak "Günaydın." dedim. Seni izleyeceğim demişti, iyiydi hoştu ve romantikti ama her yerim ağrıyordu. Yerde yatmak kolay değildi, hiç dinlenmiş hissetmiyordum. Ayrıca o da tüm gece uyanık kaldıysa o da yorulmuş demekti, bu işten karlı çıkan hiç kimse olmamıştı. "Huysuz huysuz bakmasan mı?" dediğinde elimi ondan kurtardım ve oturur hale gelerek yüzümü ellerimle ovuşturdum.

"Uykusuzluktan ölüyorum." dediğimde Tae bana gözlerini devirmişti. "Tüm gece mışıl mışıl uyudun, nasıl uykusuz hissediyorsun?" dediğinde ona ters bir bakış attım. "Rahat uyuyamadım." diye kısa kesip ayaklandığımda o da ayağa kalkmıştı.

Bana bakmaya çalışıyordu ama ben etrafta telefonumu arıyordum, dün buraya gelirken getirmiştim ama nereye koymuştum ki? "Ne arıyorsun?" diye sorduğunda cevaplamadım. Etrafı hızlıca tarayıp telefonumu buldum ve aldım. "Tamam, demek ki sabahları huysuz oluyorsun."

Sinirle ona döndüm, hiçbir şeyden mutlu olmuyordu beyefendi. "Sensin huysuz." diyerek çocukça konuştuğumda yüzünü buruşturdu ama umursamadım. Nedense ona karşı sinirli hissediyordum. Hem şu eski sevgilileri mevzusu vardı hem de gerçekten dinlenememiştim. Uykusuz kalınca genelde sinirli olurdum, ayılana kadar katil olma potansiyeli oldukça yüksek bir insandım. Tae'nin romantik olması güzeldi falan ama yararı yoktu işte. Her yerim ağrıyordu, sanırım ruhum romantik değildi.

Telefonun tuşuna basarak, saate baktım. Daha dokuzdu, bir iki saat daha uyuyabilirdim. "Hadi, yukarı çıkalım." dediğimde kafasını salladı. "Sen hiç uyumadın mı?" diye sorduğumda hayır anlamında kafasını salladı. "Kaçta pratik odasında olman gerekiyor?" dediğimde gözlerini kıstı ve düşündü. "Sanırım iki saat sonra."

Kafamı salladım, onunda çok acelesi yoktu. "Tamam o zaman. Sende odana çık ve güzelce uyu. Seni gün içinde bir yerlerde uyukluyor bulursam, gerçekten seni otelden atarım." dediğimde yüzünü buruşturdu ve kendi kendine söylendi. "Sevgilim mi patronum mu belli değil."

Kaşlarımı çattım ve ona bakıp "Efendim?" dedim. Bu bana ilk tanıştığımız zamanları hatırlatmıştı, o zamanda ben duymadım sanarak arkamdan konuşmuştu. "Diyorum ki sende dinlen." diyerek yapmacık bir şekilde gülümsedi.

Odalarımızın önüne geldiğimizde o kapıyı tıklattı, bende kartımla kapımı açtım. "Namjoon Hyung kapıyı açmıyor, acaba diyorum ki senin odana mı gelsem?" dediğinde yüzümde pis bir gülümseme ile ona döndüm. "Aklından bile geçirme, Kim Taehyung."

Sıkıntıyla ofladı ve kapımın önüne gelerek, tek omzunu yasladı. "Niye öyle diyorsun ki? Eğlenirdik?" dediğinde yüzümü buruşturdum. "Komik olduğunu mu sanıyorsun?" dediğimde güldü ve beni belimden tutarak kendine çekti. Burnumun ucuna hafif bir öpücük bıraktığında şaşırmıştım, ondan beklediğim şey bu değildi. "Yoo, sadece utanınca tatlı oluyorsun."

Sinirle belimdeki elinden kurtuldum ve geri çekildim. "Benimle oynuyorsun." diyerek göz devirdiğimde kendi odasına doğru yürüdü. "Ayıp ediyorsun, ben seninle hiç oynar mıyım?" diyerek göz kırptı ve kapıyı tekrar sertçe çaldı. Şu an kapı açılmış olsaydı havalı bir sahne olacaktı ama açılmadığı için sadece komik olmuştu.

Gülerek ona doğru parmağımı salladım. "Benimle dalga geçmenin bedelini ödeyeceksin. Kal kapıda, aklın başına gelsin." dediğimde yüzünü mutsuz bir ifadeye getirdi. "Beni odana almayacak mısın?" diyerek kapıya doğru geldiğinde gülümsedim.

Senden Sonra | KTH ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin