"BÖLÜM IV"

8K 510 414
                                    

Alabildiğine uzanan yemyeşil kırların üzerinde, sırtındaki sepetiyle çiçek topladığı anlar Dilem'in en mutlu olduğu zamanlardı. Kasabayı ayaklarının altına alan tepeye tırmanmak zahmetli bir iş olsa da Dilem yıllardır bunu yapmaktan hiç gocunmamıştı. Bu renk cümbüşünün arasında geçirdiği saatler, kendini özgür hissettiği, huzurlu olduğu nadir zamanlardı.

Baharın gelmesiyle kasabanın bütün kadınları sepetlerini aldığı gibi bu tepelere gelirdi. Her yanı saran Papatyalar, Pıynarlar, Hindibalar, Tavşanaklar halı ve kilim dokumacılığında kökboyası elde etmek için kullandıkları doğal malzemelerden yalnızca birkaçıydı. Çivit mavileri, kırmızılar, sarılar, beyazlar ve daha niceleri... Bu taptaze ve mis gibi kokan çiçeklerin tomurcuğunda can bulup kurutulduktan sonra ipliklere, yünlere, ipeklere hayatın renklerini sunmak için sabırla sıranın kendilerine gelmelerini bekliyorlardı.

Dilem, buraya gelmek için hep akşamüstünü seçerdi. Ortalığın tenhalaştığı, etrafta kuş cıvıltılarından başka sesin olmadığı, doğanın en bakir zamanlarının keyfini kendisine ayırmak istiyordu. Uzayan otların arasında kendini kaybediyor, mis gibi çiçeklerin kokusuyla mistik bir sarhoşluğun içine düşüyordu.

Mimoza ile yaptıkları o tarihî sohbetin üzerinden sadece birkaç gün geçmişti. Tarihî diyordu çünkü o günden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını az çok tahmin edebiliyordu. Yıllardır çizimlerini sadece birkaç kişiyle paylaşmış, yarattığı şeyler bu kasabanın sınırları dışına çıkmamıştı. Babası, Mimoza, birlikte resim çizdiği çocuklar ve birkaç eş dostun onayını almak, onların beğenisini kazanmak ona yetiyordu. Fakat Mimoza'nın başına açtığı bu iş başlı başına bir farklılıktı. Elinin mahareti ilk kez dışarıdan birilerinin beğenisine sunulmuştu. Kendisinden tamamen bağımsız olarak gelişen bu durum, daha ilk dakikadan Dilem'i korkutmayı başarmıştı.

İlk başlarda çok kızmıştı. Kendisinden habersiz böyle bir işe kalkışmasına, üstelik kendine özel olan bir şeyin bu şekilde ifşa edilmesini hazmedememişti. O gün adamlar aradığında da onlarla konuşmayıp hızlıca çıkmıştı bağ evinden. Kendisini yine bu kırlara atmıştı. Mimoza'ya ise anca iki gün surat asabilmişti. Ona direnebilmek, Dilem'in imkânsızları arasındaydı. Sonucu her ne olursa olsun ortada iyi niyetle atılmış bir adım vardı ve Dilem sağduyusuna daha fazla karşı koyamadı.

Sıkıntılı hâlini fark eden babasına durumu açıkladığında da onun beklenmedik coşkusu Dilem'i ziyadesiyle şaşırtmıştı.

"Sende mi baba?" diye sitem etmişti çünkü böyle bir durumda ondan daha farklı bir tavır bekliyordu. Belki karşı çıkmasını ya da en kötüsü kızmasını... Babası hiçbirini yapmamıştı. Tam tersine bu durumu bir müjde, beklenmedik bir mucize gibi karşılamıştı. Gözlerindeki o eşsiz parıltıyı hiç saymıyordu bile...

"Neden olmasın kızım? Onlar senin elinin emeği, beğenilmesi, takdir kazanması kadar güzel bir şey var mı?" Babasının bu olumlu tavrı Dilem'i daha da korkutmuştu. "Yıllardır bu küçücük kasabanın içinde tıkıldın kaldın. Annen, ben derken resmen kendini unuttun. Bizim için mesleğini bile yapamadın. Bir baba için bu ne kadar büyük bir yük bilir misin?"

Babasının söyledikleri doğruydu. Kendisini bu kasabaya ve onlara adamıştı lakin bundan bir gün bile şikâyet etmemişti ki. Bugüne kadar ne yaptıysa öyle olması gerektiği için değil, içinden geldiği için yapmıştı ve bundan bir an bile gocunmamıştı.

"Yapma baba!" derken, sesi yalvarır gibi çıkmıştı. "Ben ne yaptıysam hepsini istediğim için yaptım. Bunda sizin bir suçunuz yok ki bunu defalarca konuştuk."

"Hayır kızım..." diye net bir itirazda bulundu Muzaffer. "Dilem'im, altın saçlı prensesim benim, göz nurum... Bak, öyle ya da böyle büyüdün, okudun, bu yaşına geldin. Senin de artık kendin için bir şeyler yapma zamanın geldi de geçiyor bile. Çekincelerini anlıyorum ama güzel kızım sen de şunu anla; su akar yolunu bulur, bırak her şey olacağına varsın. Bu sefer engel olma ne olur. Bu yaşlı babanı üzme..."

BORANLI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now