"BÖLÜM XIX"

6.1K 580 477
                                    


"

Ben çayları kaptım Dilem, sen de keki al da gel..." diye bağıran Mimoza evde Muzaffer'in olduğunu unutup yine o tiz sesini takınmıştı. Oturma odasında gazetesini okuyan Muzaffer, gözlüklerinin üzerinden, tahta merdivene çıkmak üzere olan Mimoza'ya bakıp hafifçe gülümsedi.

"Bana çay yok mu Kıvırcık?" dediğinde Mimoza'nın ayağı ilk basamakta asılı kaldı.

"Olmaz mı Muzaffer amca? Tabağını hazırladım, Dilem şimdi getirecek..."

Mimoza merdivenin diğer basamağına çıkarken Dilem'e bir kez daha seslendi.

"Dilem, Muzaffer amcamın tabağını unutma!"

"Tamam!" diye bağırıp babasına hazırladığı tepsinin son kontrollerini yapan Dilem bıkkın bir nefes aldı. "Elimi ayağıma dolaştırdın Mim, ne bu acele?" diye söylenirken cebindeki telefonun mesaj sesiyle irkildi.

"Kim ki bu saatte?" diye mırıldanıp tepsiyi tekrar tezgâha bıraktı ve hızla cebindeki telefonu çıkardı. Ekranda Arın'ın ismini gördüğünde paniği iyice artan Dilem, bir iki saniye durup titreşen göz kapaklarını zapt etmeye çalıştı. "Ne ki bu şimdi? Neden mesaj atmış?"

O an hissettiği telaşın asıl sebebi bugün Arın'la şelalede geçirdiği anlardı. Arın'ın onu öpmesinden sonra aklına kaçmaktan başka bir şey gelmemişti fakat daha yolu yarılamadan yaptığı şeyin saçma bir hareket olduğunu düşünüp pişman olmuştu. Neticede karşısındaki kişi yaşını başını almış, bu tür şeylerin belki de erbabı olmuş biriydi ve Dilem'in bu hareketini basit bir çocukluk olarak görüp yadırgamış bile olabilirdi.

"Kesin kızdı, eminim ya da yaptığım saçmalık onu gücendirdi." Kendi kendine kurduğu senaryolar Dilem'in pişmanlığını daha da arttırdı. "Rezil oldum... Kendimi rezil ettiğim yetmezmiş gibi adamın da gününü mahvettim." Mesajda ne yazdığının merakıyla korkulu parmakları ekranın üzerinde gezinirken Mimoza'nın sabırsız sesi evin içinde bir kez daha yankılandı.

"Dilem, çaylar soğudu hadi!"

Dilem, derin bir nefes alıp mutfak kapısına doğru baktı. "Patla emi! Çatladı meraktan, çatladı..." diye söylenirken ne olacaksa olsun artık diye düşünerek mesajı açtı ve gördüğü şey, tüm düşüncelerini silip süpürdü.

"Anahtarın var mı?"

Mesajı okur okumaz Dilem'in aklına gelen ilk fikir, bu mesajın yanlış adrese gönderildiği oldu. Yüzü kuşkuyla asılırken titreyen parmaklarının yapabildiği tek şey art arda birkaç soru işareti yazıp yollamak oldu. Tam gitmek için hazırlanacaktı ki telefon bir kez daha çaldı. Hızlıca etrafını yoklayıp tekrar telefona odaklandı. Beklediği cevap ışık hızıyla gelmişti.

Küçük bir tebessüm ve "Soru işaretlerin bile umut veriyor, yollayan sen olduktan sonra..." Dilem bu sözlere gülse mi yoksa değişik anlamlar mı yüklese bilemedi. Bir yanı Arın'ın bu mesajının muhatabının kendisi olduğunu düşünürken bir yanı ısrarla bu şifreli sözlerin altını aramakla meşguldü. Telefonu bir anlığına boş verip mutfak penceresinden avluya baktı. Hâlâ aklında mesajın başka birine yollanmış olabileceğine dair cılız bir şüphe vardı derken yeni bir mesaj daha geldi.

"Bir anahtar! Şu an sadece bir anahtara ihtiyacım var... Bugün yaşadığımız o andan beri rüya mı gerçek mi bilmediğim bir kuyunun içinde hapsolmuş durumdayım. Dilim suskun, gözlerim suskun, yüreğim suskun... Sanki bir şey olacak ve tüm kilitlerim bir anda çözülecek gibi beklemekteyim..."

Dilem, deli gibi atmaya başlayan kalbinin hızına yetişemedi. Okuduğu her kelime yüreğine sanki bir kamçı daha vuruyordu. Mesaj onaydı ve belli ki Arın bugün olanlardan sonra Dilem'in suskunluğuna dair bir işaret bekliyordu.

BORANLI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now