"BÖLÜM VIII"

6.9K 485 375
                                    

Dilem'in meydandan ayrılışından sonra, Arın tüm yaşananları unutturacak kadar yoğun bir temponun içine girdi. Etrafını saran kalabalık, büyük bir hevesle yıllardır buralara uğramayan patronlarıyla tanışmak için neredeyse sıraya girmişlerdi. Arın her ne kadar bu yoğun ilgiden sıkılsa da bunu kimseye belli etmedi. Her geleni samimi bir tebessümle karşılayıp kısa kısa da olsa iyi dileklerini ve işle ilgili sıkıntılarını dinledi. Bu meselelere öylesine dalmıştı ki burada geçirdiği o hoş zamanlar aklından neredeyse uçup gitmişti.

Vakit akşamı bulduğunda Arın için artık ayrılık vakti gelmişti. Gitmeliydi. Buraya gelirken bu kadar kalmayı bile planlamamıştı lakin kendisinden bağımsız olarak gelişen olaylar onu bu vakte kadar oyalamaya yetmişti.

Atölyedeki çalışanlarla ayaküstü son bir toplantı yaptıktan sonra aracına binip yola koyuldu. Yoğun bir gün geçirmişti ve bir an önce İstanbul'a dönüp hayatına kaldığı yerden devam etmenin hevesi içindeydi. Kasabadan çıkar çıkmaz derin bir oh çekip rahatladı. Hafif bir müzik açıp akşamın serinliğine kendini bıraktığında çalan telefonunun sesiyle irkildi. Gözlerini aracın içinde gezdirip telefonu bulmaya çalıştı. Ses, araca binerken yan koltuğa fırlattığı ceketinden geliyordu. Gözünü yoldan ayırmadan tek eliyle ceketi alıp telefonu iç cebinden çıkarttı. Ekrana baktığında arayanın Sezer olduğunu gördü. Görüntülü arıyordu bir de. Arın sıkıntılı bir nefes alıp ceketi tekrar yan koltuğa fırlattı. Hâlâ çalmakta ısrar eden telefonu araçta bulunan aparata yerleştirdi ve kendine doğru ayarlayıp aramayı cevapladı.

"Nihayet Arın Bey'imiz telefona bakabildi!" diye her zamanki imalarıyla giriş yapan Sezer'in keyfi yine yerindeydi. Arın, ona yapmacık bir gülüşle karşılık verip bakışlarını yola çevirdi.

"Nihayet derken? Seni duyan da günlerdir beni arıyorsun sanır."

"Aramadığımı mı sanıyorsun? Dün yola çıktığından beri kaç defa aradım, telefonuna bakmıyor musun sen?"

"Abartma Sezer o kadar da değil..." Arın, bu konuşmanın gidişatından sıkıldığını belli eden umursamaz bakışlarını dışarıdaki manzarada gezdirdi.

"Vallahi o kadar Arın. Az daha telefonlara bakmasan, oradan bir kız bulup evinin erkeği olmaya karar verdiğini düşünmeye başlayacaktım." Sezer'in kahkahası aracın içini inletirken Arın bu kötü espriye kaşlarını çatıp oflayarak cevap verdi.

"Anlaşıldı. Yokluğum sana yaramamış, yine saçmalamaya başladın."

"Tamam be oğlum, sana da espri yapılmıyor." Sezer, telefonu yüzünden biraz daha uzaklaştırdı. Ardından, tek kolunu başının altına destekleyip rahat bir pozisyon aldı. Arın, telefona doğru döndüğünde Sezer'i bir yatakta üstü çıplak bir vaziyette uzanıp kendisine sırıtırken buldu. Dikkatle incelediğinde buranın Sezer'in odası olmadığını fark etti.

"Bir dakika! Neredesin sen? Hatırladığım kadarıyla bu yatak, bu oda, sana ait değil."

Sezer yatakta hafifçe gerinip miskin bir tebessümle karşılık verdi. "Bizim oteldeyim."

"Oh ne âlâ memleket! Biz işleri beyimize bırakıp yollara düşelim, beyimiz günlerini masajda spada keyif çatarak geçirsin. Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?"

"İşleri astığım filan yok tamam mı? Sadece biraz mola vermek istedim. Hakkım değil mi?" Sezer'in çapkın gülüşü, geceyi yalnız geçirmediğinin göstergesiydi. Yine bir boşluk bulmuştu ve onu fırsata çevirmekten  çekinmemişti.

"Tamam tamam ne halt edersen et ama işleri eline yüzüne bulaştırma."

Arın'ın uyarısı her zamanki gibi Sezer'in bir kulağından girip diğer kulağından çıktı.

BORANLI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now