"BÖLÜM XVIII"

5.8K 480 258
                                    

"Dudaklarımız aynı gözyaşında ıslanmadıktan sonra, neye yarar aşk dedikleri?"

Sessizlik, duvarın arkasına saklanan oyunbaz çocuklar gibi bir görünüp bir kayboluyordu. Birlikte geçirdikleri iki saatin sonunda Arın da tıpkı Dilem gibi ağzını mühürlemiş, bakışlarını da önünde birleştirdiği ellerine kenetlemişti. Dün geceden beri bu anı beklemenin verdiği heyecanın onu ne kadar da yorduğunu, sessiz kaldıkları bu zamanlarda daha iyi anlıyordu. Göz ucuyla yan tarafına baktığında Dilem'in de ondan farkının olmadığını gördü. Boşlukta savurduğu elleri, ilk andaki heyecanını hâlâ koruyordu. Bunu, o ellere her baktığında birbirini didikleyen parmaklarının titremesinden anlayabiliyordu ve her defasında yüzünde oluşan tebessümün sebebi de buydu aslında. Belli ki bu duygular ona da yabancıydı. Bir an, "Acaba daha önce bu sokaklarda başka bir erkekle daha gezdi mi?" diye düşündü. Sormalı mıydı? Bunu sormak için uygun bir zaman mıydı, diye düşüncelerini yoklarken Dilem'in sesi onu kendine getirdi.

"Nasıl, kasabayı beğendin mi?"

"A, evet... İtiraf etmeliyim ki böyle küçük bir kasabada, bu kadar tarihî mekânın bulunabileceğini hiç düşünmemiştim."

Dilem gururla gülümsedi. "Kasabamız küçüktür evet ama köklü tarihiyle değme yerlere taş çıkarır."

Arın'ın bakışları Dilem'e döndü.

"Haklısın, doğası, tarihi ve kültürüyle el değmemiş bir cennet sanki."

"En çok nereleri beğendin?"

"Katedrale bayıldım mesela. Bu zamana kadar hâlâ böyle ayakta kalabilmesi bir mucize."

"Söyledim sana, bizim insanımız tarihine sonuna kadar sahip çıkar. Bakanlığın da bunda payı büyük tabii. Bu tarihî yapıları koruma işini bayağı sıkı tutuyorlar."

"Sonra Yazlık Sinema... Artık kullanılmıyor olmasına rağmen dokusunu hâlâ kaybetmemesi... Gerçekten muazzamdı."

"1940'lardan kalma... Rahmetli annem anlatırdı; anneannem, Rum ve Ermeni dostlarıyla birlikte cumartesi matinelerini hiç kaçırmazlarmış. Bu küçük yerde yapabilecekleri tek eğlenceleri oymuş. Hatta çocukken kendisi bile birkaç filmi orada izleme şansına erişmiş. Sonra tabii yollar yapılıp merkeze ulaşım rahatlayınca kapalı sinemalara ulaşmak daha da kolaylaşmış ve bizim yazlık sinema unutulmaya yüz tutmuş."

Arın derin bir nefes alıp gökyüzüne doğru baktı. "Ne tuhaf değil mi? Kafamızı çevirdiğimiz her yerde bir yaşanmışlık var. Birileri geliyor, birileri gidiyor fakat mekânlar hep aynı kalıyor."

Dilem gülümseyerek kafasını salladı. Sessizliği, bir şeyleri düşündüğünün işaretiydi. Arın bu anı kaçırmadı.

"Ne?" diye sorduğunda, Dilem'in yüzü ona döndü. Anlamayan gözleri, Arın'da sorusunu açma isteği uyandırdı. "Bir şey söylemek istiyor gibisin..."

Dilem, kararsızlığını belli etmek istercesine dudağının kenarını ısırdı. "Aslında evet ama çok mu özel olur acaba diye kararsız kaldım."

"Bırak da buna ben karar vereyim. Hadi sor."

"Imm... Buralısın ama yıllardır seni burada hiç görmedim. Gelmeyişinin özel bir nedeni var mıydı, onu merak ettim."

Arın'ın yüzü bir anda ciddileşince Dilem'i bir pişmanlık sardı. "İstemiyorsan cevaplamayabilirsin, dediğim gibi hani özelse..."

"Yo, değil aslında ama gerçek şu ki benim de bu soruya verecek kesin bir cevabım yok. Yani ben de tam olarak nedenini bilmiyorum. Çok küçükken yaz tatillerinde buraya gelirdik, bu kasaba ve Manolya Konağı, kendimi en mutlu hissettiğim yerlerdi diye hatırlıyorum. Sonra bir anda ne olduysa geliş gidişlerimiz sonlandı. Babam... Bunun kararını babam verdi senin anlayacağın." Arın'ın babam derken ki donukluğu Dilem'in gözünden kaçmadı.

BORANLI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now