"BÖLÜM XIV"

5.2K 532 324
                                    

"Rakının suya, suyun toprağa, toprağın cana karışması gibi karışıyorum sana..."

                            %%%

Arın'ın yol boyunca süren suskunluğu büyük bir patlamanın habercisi gibiydi. Tırnaklarını yiyor, iki dakikada bir kazağının yakasını gevşetiyor, bacağını sallıyor, sanki boğuluyormuş gibi kafasını seri hareketlerle bir o tarafa bir bu tarafa çevirip duruyordu. Sezer, sakinliğini bozmadan yola odaklandı ve bir an önce konağa varmak için gaza yüklendi. İkisinin de açık havaya çıkmaya ve biraz nefes almaya ihtiyaçları vardı. Arın, inmek için kapıyı açtığında Sezer henüz aracı durdurmamıştı bile. Arın'ın bu sabırsızlığına sinirlense de onun öfkesinin kendisininkinden daha baskın olmasından dolayı hiç sesini çıkarmadı.

Büyük bahçe kapısını hırsla savuran Arın, değil sakinleşmek bir nebze olsun rahatlayamamıştı bile. Bunun sebebinin aslında orada o çocuğa ve Dilem'e sarf edemediği sözler olduğunun farkındaydı. En çok da Dilem'in gidişine... Öfkesini bir yerden çıkaramamanın verdiği bir doluluğu yaşıyordu ve bu hâlde yatağına giderse sabaha kadar gözüne uyku girmeyeceğini biliyordu. Bir şeyleri hırsına kurban etme isteğiyle dolup taştı. O sırada gözüne çarpan şeyse doğru adres gibi gözüküyordu. Bahçenin ortasına dekor niyetine koyulan irili ufaklı toprak testileri gözüne kestirdi. Hışımla o tarafa gidip içlerinden birine sert bir tekme savurduğunda, özenle dizilmiş testilerden birkaçı aynı anda kırılıp parçalara ayrıldı. Az da olsa rahatladığını fark edince durmadı. Bir iki derken orada artık bir dekor bırakmayana kadar eylemine devam etti.

"Allah kahretsin! Bunu mu istiyorsunuz he? Alın işte, alın, alın, alın!" Bir yandan deli gibi bağırıyor bir yandan da ayağının altında parçalanan toprak kapların sesiyle deşarj oluyordu. Ardından koşa koşa gelen Sezer kolundan tutup onu çekiştirene kadar bu eylemine devam etti.

"Delirdin mi sen, ne yapıyorsun?"

Arın nihayet durabilmişti. Nefes nefese kalan ikili göz göze geldi.

"Bırak!" diye bağıran Arın kolunu Sezer'den zor kurtardı.

"Ne bırakması oğlum, çıldırdın mı sen? Konağı ayağa kaldıracaksın, çekil şöyle." Sezer o an konağa doğru baktı. Alt kattaki odalardan birinin ışığının yandığını gördü. Bununla da kalmadı, odanın perdesinin arasından kendilerine doğru bakan konağın emektarı Şevket'i gördü. Adamcağızın korkudan pencereyi açmaya bile çekindiği belliydi. Arın'ın sesi bir kez daha yankılandığında ışık da perdeyle birlikte kapanıp evi eski karanlığına gömdü.

"Kalksınlar, umurumda değil. Sen de git, beni rahat bırak!" Arın ellerini yüzüne kapatıp bulunduğu yerde kısa voltalar atmaya başladı. Düşündüğü her ne ise öfkesi daha da körükleniyordu. Bunu fark eden Sezer yanına giderken sakin kalmayı tercih etti.

"Bak, anlıyorum sinirlisin ama bu böyle olmaz. Otur şuraya azıcık konuşalım, rahatlarsın."

Arın ellerini yüzünden çekip keskin bakışlarını Sezer'e yöneltti.

"Sakinleşmek mi? Şu durumda nasıl sakinleşebilirim, söyler misin?"

Sezer etrafına bakınırken gergin bir şekilde gülümsedi. "Ne varmış hâlinde? Neye takıldın bu kadar anlamadım ki?"

"Neye mi? Sana inanmıyorum! Az önce olanları görmedin mi?"

"Ne olmuş, söyler misin?"

Arın ona inanamaz gözlerle baktı.

"Görmedin mi? Kız az önce beni orada öylece bırakıp o herifin peşine takıldı ve gitti."

"Ee..." diyen Sezer'in buna onun kadar şaşırmadığı hâlinden belli oluyordu. Bu tavrı sanki Arın'ı da kendine getirmiş gibi bir an duraksadı. Kafasındaki düşüncelere mantıklı bir açıklama getirme isteğiyle olduğu yerde kıpırdandı.

BORANLI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now