"BÖLÜM XII"

6.4K 551 328
                                    

"Adın dilimde her terlediğinde, alnıma yazılır yeni bir aşk dizesi...

Dilem...

Yaralı kalbimin ilk göz ağrısı..."

Herkes gitmişti. Arın o geceyi kaza yerindeki tümsekte dizlerinin üzerinde çömelip köprüyü izleyerek geçirmişti. Yağmur nihayet dinmişti, köprüyü esir alan sular da iyice çekilip taş köprüyü özgürlüğüne kavuşturmuştu. Arabanın enkazı gece yarısı anca çekilebilmişti. Etraftaki kalabalık da artık yapılacak bir şeyleri kalmadığı için olay yerini bir bir terk etmişlerdi. Herkesle birlikte Dilem'de öyle...

O bakış! Arın, zihnini ne kadar oyalarsa oyalasın Dilem'in gözlerinde gördüğü o bakışı bir türlü unutamıyordu. Yoksa o da mı, buradaki birçok insan gibi, bu kazadan Arın'ı sorumlu tutuyordu? Arın bunu her düşündüğünde içinde oluşan o kesif titremeye engel olamadı.

Hiçbir şey söylememişti. Bağırmamış, sitem etmemiş, öfkesini belli edecek tek bir söz bile sarf etmemişti. Sadece yanındaki kadına odaklanmış, onu sarıp sarmalayarak alandan uzaklaştırmıştı. Bu bile Arın'ı hazmedilmesi zor duyguların içine sürüklemeye yetmişti.

Ceketinin yakalarını biraz daha yukarı kaldırıp üşüyen yanaklarını içine gömdü. Ellerini birbirine sürterek ısıtmaya başladığı sırada da arkasından gelen adım seslerini duydu. Kimin geldiği umurunda değildi, o yüzden de bakışlarını köprünün üzerinden bir an bile ayırmadı.

"Seyretmeye doyamadın, yetmedi mi artık?" 

Gelenin Sezer olması Arın'ı şaşırtmadı. Arın ne kadar diretse de Sezer geceyi konakta geçirmeyi reddetmişti. Bir yere kadar alanda Arın'ın yanında durabilmiş, en sonunda da arabaya gidip orada uyumuştu.

"Sana yiyecek bir şeyler getirdim, dünden beri ağzına bir şey koymadın." Arın uyuşan bacaklarını umursamadan hafifçe kıpırdandı. Sonra da kayıtsız bir ses tonuyla, "Neredeyse çöküyormuş..." dedi.

Sezer, Arın'ın yanına çömelip elindeki çay ve çörekleri yere koyarken onun neyden bahsettiğiyle ilgilenmiyor gibiydi. "Ne çöküyormuş?"

"Köprü... Sular altında kaldığı için şoför muhtemelen kopan taşları görememiş. Araba bu taşlar yüzünden devrilmiş olmalı."

Sezer boş gözlerle önce Arın'a, sonra da ne demek istediğini anlamak için köprüye baktı.

"Bütün gece köprüyü mü izledin?" Sezer'in kızarcasına sorduğu soru Arın'a etki etmedi.

"Eski bir köprü, taşları filan bayağı bir yıpranmış. Böylesi bir seli kaldırması zaten imkânsızmış."

Sezer, Arın'ın bu kayıtsız tavrına daha fazla dayanamadı. Hızla yana dönüp onun kendisini görmesini sağladı. "Dostum, sen iyi misin?"

Arın'ın gözleri hafiften seğirdi. Tıpkı o eski köprü gibi onun da düşüncelerinin içinde boğulduğu belliydi. Bu hâli Sezer'i daha da panikletti. "Sen, hâlâ bu işten kendini mi sorumlu tutuyorsun? Cidden delirdin."

"Tuhaf gelecek sana ama ilk kez ona hak veriyorum. O, yani babam haklıydı Sezer. Sonuçta buraları iyi biliyor, köyleri Boranlı'ya bağlayan en kestirme araç yolunun burası olduğunu da... Eski toprak neticede... O bilmeyecek de doğduğu yere sadece birkaç kez gelen ben mi bileceğim?"

"Hayda!" Sezer ellerini öyle bir kuvvetle dizlerine vurdu ki rüzgârından Arın bile nasibini aldı. "Bana baksana! Sen kendine dert mi arıyorsun?"

"O servisleri ben ayarladım."

"Şaşırdın mı sen? Yaz günü, o felaket yağmuru da sen mi yağdırdın? Yıllardır bir kez bile taşmayan dereyi sen mi taşırdın? Servis şoförüne kestirmeden git diye sen mi talimat verdin? Bırak Allah'ını seversen, dertsiz başına dert arama."

BORANLI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now