"BÖLÜM XI"

6.4K 479 263
                                    

"Düşersem, yüzünü döndüğün yer ben olur muyum Sevgili?"

Arın, Hasan Usta'nın ısrarlı aramasını gördüğünde ters bir şeyler olduğunu hemen anladı. Bunun verdiği korku ve heyecanla telefonu açtı ve yaşlı adamın panik hâldeki sesini duyduğunda hislerinde yanılmadığına emin oldu.

"Bey'im! Duyduklarına inanamayacaksın ama..." diye bağıran adamın sesindeki titreme mesafeleri aşıp Arın'a da sirayet etti. Hissettiği duyguların ilk andaki tanımı, halıları pazarlayan o haini bulmuş olmanın heyecanıydı. "Hayırdır usta, ne oldu?" diye sorduktan sonra derin bir nefes alıp bekledi.

Hasan Usta'nın sesi boğuk ve sancılıydı. "Bey'im çok, çok kötü bir şey oldu!"

Arın, arka taraftan gelen seslere kulak kabartınca yaşlı adamın kalabalık bir yerde olduğunu anladı.

"Ne oldu usta, korkutmasana insanı!" dediğinde, toplantı odasının kapısı açıldı ve az önce rest çektiği şirket yetkilileri memnuniyetsiz bir ifadeyle odadan çıktı. Arkalarından gelen Sezer de çaresizce onlara bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Yüz ifadesi, adamlara karşı hissettiği mahcubiyetin göstergesiydi. Arın, telefonu kulağından bir saniye uzaklaştırıp onlara baktı fakat hiçbirinin onu umursadığı yoktu. Her biri Arın'a kötü kötü bakarak önünden hızla geçti. Arın tam telefona doğru bir kez daha seslenecekti ki Hasan Usta'nın sesi, arkadan gelen kalabalığın uğultularına karıştı.

"Bey'im servis! Servislerden biri bu sabah dere yolundaki köprüde kaza yaptı!"

Arın o an yaslanacak bir yer aradı. İçine düşen korkunun tarifi imkânsızdı. Avuç içleri terden sırılsıklam oldu. Öyle ki elini biraz daha gevşetse telefon neredeyse elinden kayıp düşecekti.

"Ne? Ne diyorsun sen usta? Ne kazası?" Arın, arka taraftan gelen seslere odaklandı. Siren seslerini duydu. Belli ki durum vahimdi ve Arın duyacaklarından korkar gibi geriye doğru bir iki adım atıp sırtını koridorun duvarına yasladı.

"Bey'im duydun, kaza işte. Allah'tan gelen bir şey. Ne oldu, nasıl oldu biz de anlamadık. Haber gelince çabucak koştum geldim ama..."

Ama? Bu ama Arın'a çok şey anlatıyordu.

"Ama ne Usta? Anlat, bir şey söyle! Durum nedir?"

Yaşlı adam, sanki bu soruyu bekliyormuş gibi gürültülü bir nefes aldı. Arın, bunun onun sakinleşmek için kendine ayırdığı zaman olduğunu anladı ve sessizliğini korudu.

"Bey'im kötü, çok kötü. Burası mahşer yeri gibi. Çok yaralı var, çoğu da ağır. Hindi minibüsü köprüden alıveecekler ama bilmiyom Bey'im..."

Köprü, minibüs, yaralılar, dere... Bu kelimeler, Arın'ın zihninde kocaman bir kara deliğe dönüştü ve tüm tesellileri o bataklığın içine gömdü. Kaskatı kesilen vücudunda duygudan eser yoktu, boş bakışları o bataklığın içinde debelenip duruyordu.

Sezer, adamları güç bela yolcu ettikten sonra kenarda öylece donup kalan Arın'a baktı. Sabah şirkete geldiğinden beri hâlinde bir tuhaflık olduğu aşikardı fakat bu seferki durum sanki başka bir şey gibiydi. Telefonda konuştuğu her kimse, haberlerin iyi olmadığı, Arın'ın bembeyaz olmuş yüzünden belliydi. Telaşla yanına gittiğinde onun titrediğini fark edip daha da panikledi.

"Ne oldu?" diye sorup Arın'ı sarsmaya başladı. Bir iki denemeden sonra Arın sanki kötü bir rüyadan uyanmış gibi irkilip toparlandı. Donuk bakışlarla Sezer'in gözlerinin içine bakarken telefondaki kişiyi cevapladı.

"Tamam usta, ben hemen yola çıkıyorum. Beni gelişmelerden haberdar et, tamam mı?" deyip hızla telefonu kapattı.

Bu sözleri duyan Sezer'in paniği daha da arttı. "Ne oldu Arın, nereye gidiyorsun?"

BORANLI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now