Bl|3

4.4K 367 134
                                    


Derin bir nefes alıp kafamı baktığım hasta dosyalarından kaldırdım. Ufak bir gerinmenin ardından sandalyemi geri kaydırarak ayağa kalktım ve neredeyse sızlayan bacaklarımla odadan çıktım ve emin olamadan karşı odaya adımlayıp kapıyı çaldım. Önce kafamı kapıdan soktum sonra Namjoon'u gördükten sonra bedenimi de biraz içeri soktum. Her zamanki konuşmamı bekleyen bakışlarıyla bana bakıyordu.

"Acıktım." şaşkın bir şekilde kolundaki deri kayışlı saate baktı ve sonra tekrar bana döndü.

"Bu saatte mi? Tanrım, bu saatte yersen kilo alırsın." ona söylediğime pişman olmaya başlarken kollarımı göğsümde bağladım.

"Alıyormuş gibi mi görünüyorum? Unut gitsin, gidiyorum." kapıyı kapatırken arkamdan durmam için seslendiysede umursamadan odama geri döndüm ve üzerimdeki önlükten kurtulup deri ceketimi geçirdim. Cüzdanımı ve telefonumu cebime yollarken odadan çıktım ve tamda bu sırada kapıda beni bekleyen Namjoon'u gördüm. Mahçup bir şekilde gülümserken ensesini ovaladı ve benimle yürümeye başladı.

"Sözünü tuttuğun için teşekkürler." omuz silktim ve huysuz sesimi engellemeden konuştum.

" Sadece açım." asansöre bindiğimizde aynadaki yansımasında gördüğüm gülüşü kendimi daha da huysuz hissettirmişti. Ona baktığınızda neşeli zeki ve iyi bir adam görüyordunuz. Gözlerine bakınca çabasız bir zekası olduğu ilk parıltıda belli oluyordu. Böyle insanlar sinirlerimi bozardı. Bir şeyde iyi olmak için çabalamak gerekirdi. Belkide o da çabalamıştı, bilemezdim ama kendi içimde onu yargılamaktan da geri duramıyordum. Buna rağmen kendimi ona karşı nötr tutabilmem en büyük artılardan biriydi. Hoş, bu nötr halimse negatif tarafı düşünemiyorum.

Asansör hastanenin giriş katında durduğunda hiç beklemeden önden yürümeye başladım. Uzun bacakları zaten bana yetişmesi için yeterliydi. Yanımdaki hızını tutturduğunda gülümsediğini duydum.

"Söylesene, hep hızlı mı yaşarsın?" sorusunu uzun süre düşünme gereği duymadan cevapladım.

"Sadece yavaş şeyleri sevmiyorum." anladığını belirtircesine kafasını salladı.

Kore'nin en önemli hastanelerinden birinde çalışıyorduk, yavaş olmak vakit kaybı, hasta kaybı demekti. Çoğu zaman dakikalarla, saniyelerle yarışıyorduk.

"Yuvasına sürekli kırıntı taşıyan karıncaya benziyorsun." benzetmesi kulağa garip gelirken dışarıdan nasıl göründüğümü pek umursadığım söylenemezdi.

"Bu durumda sen tüm yaz şarkı söyleyen ağustos böceği misin?" Benim için kapıyı tutarak beklediğinde aldırmadan geçtim. Küçük incelikleri ya da minik hareketleri düşünecek havamda değildim. Aslında böyle bir havam hiç olmamıştı bile.

"Hayır tabiki, bende başka bir karıncayım." yüzüne kısa bir bakış attım. Çabasız bir yakışıklılığı vardı.

"Sinir bozucusun." ardından kıkırdamış ve peşimden gelmeyi keserek adımlarını benimkine uydurmuştu. Yan profiline yeniden kısa bir bakış atıp önüme geri döndüm.

"en yakın yer neresi? Uzun zamandır Korede değilim." yüzünden eksik olmayan o pozitif ifadeyle hastane sokağından çıkınca sağ tarafı gösterdi.

"Şurada ufak bir yer var. Dert etmezsin değil mi?" omuz silkerek gösterdiği yönde ilerlemeye başladım. Yemek yedikten sonra hastaneye geri dönüp kalan incelemeleri bitirmem gerekti.

"Etmem." onaylarcasına kafasını salladıktan sonra sustu ve yürümeye devam etti. Ellerimi ceplerime yerleştirirken zilleri çalan mideme lanet ettim. Yemek yemeyi çok sık unuturdum ya da önemsemezdim. Sonra gecenin bir yarısı böyle patlak verirdi işte.

Doc. |NamGiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora