Bl|29

1.7K 150 54
                                    

İyi okumalar, bu bölüm uzun diğeri buna kıyasla biraz kısa. Yinede dolu geçtiğini söyleyebilirim.

MIN YOONGI

Güne Namjoon olmadan başlamak yeterince kötüyken hastanede de olmaması daha kötüydü. Herhangi bir şeyde beni o durumdan çekip çıkaracak bir Kim Namjoon yoktu, özel bir vaka için bir süreliğine Osaka'ya uçmuştu dün gece.

Onu havaalanına bıraktıktan sonra tek başıma kendi evime dönmüş ve uzun bir zaman sonra tek başıma vakit geçirmiştim. Bu biraz buruk bir his olsa da aynı zamanda küçük yalnızlığımı özlediğimi anlamamı sağlamıştı. Sabah onsuz uyanmak garip gelsede eski alışkanlıklarıma geri dönmekte sıkıntı yaşamamıştım. Hızlıca duş almış, kendime çeki düzen vermiş ve kahvemi de alarak hastaneye gelmiştim. Hastaneden içeri adım attığımda aklıma giren düşünce ayaklarımın geri geri adım atmak istemesine neden olsada odama kadar başarıyla devam etmiştim.

Jung Hoseok'a o günden sonra henüz bir şey söylememiştim.

Odadan içeri girdiğimde derin bir nefes alıp vermiş kapattığım kapıyı bir tur kilitledikten sonra masama ilerleyip çantamı ve kahve termosumu bırakmıştım. Masamın arkasında duran askıya üzerimdeki ince ceketi bırakıp yerine önlüğümü giydikten sonra bir süreliğine Namjoon'un hastalarıyla da ilgilenmem gerekeceği için telefonumu da alarak odadan çıkmıştım.

Koridora adımımı attığımda bir kaç saniye telefonla ilgilenmiş ardından saat farkı olmadığı için Namjoon'un da bu saatte uyanık olmasını umarak sesini duymak için onu aramıştım. Telefon birkaç kere çaldıktan sonra açılmış ve hattın diğer ucunda Namjoon'un etkileyici sesini duymuştum.

"Günaydın, sevgilim." içimi ısıtan bu hitap beni alıp onun yanına götürürken hastanede olduğumu umursamadan hafifçe gülümsemiştim.

"Günaydın." asansöre binmek yerine adımlarımı merdivenlere yöneltmiştim. Namjoon'un sesini biraz daha duymaya ihtiyacım vardı sadece.

"Güne çoktan başlamış olmalısın." bunları söylerken bakışlarını kolundaki deri kayışlı saate çevirdiğini düşünmüştüm.

"Evet, bu yüzden günümün güzel geçmesi için sesini duymak istedim."

Birkaç kat aşağı inerken Namjoon bir süre bana oradan bahsetmişti. Bir gün birlikte Japonya'ya gitmemiz gerektiğine dair bir şeyler konuşurken adımlarımı hasta katına çevirmiştim. Tam bu sırada adımın seslendiğini duymamla telefonu hafifçe kulağımdan çekmiş ve sesin kaynağını aramıştım. Bulmam birkaç saniye sürerken sesin kaynağı olan Jung Hoseok çoktan yanımda bitmişti. Telefonu kulağıma yaklaştırıp beni bekleyen Namjoon'a cevap vermiştim.

"Eğer bizim için yine Paris gibi bir plan yaparsan kabul edebilirim. Şimdi gitmem gerekiyor, görüşürüz." ufak kıkırtısını duyduğumda omuzlarıma birkaç dakika önce binen yük anında hafiflemiş gibi hissetmiştim. Üzerimdeki etkisi gün geçtikçe daha yoğun bir hal alıyordu, öyle ki yakında onu sadece kendime saklamak isteyebilirdim.

" Düşüneceğim, sevgilim. O halde kendine iyi bak, vakit bulduğumda bu sefer ben seni arayacağım." birkaç onaylayan mırıltıdan sonra telefonu kapatıp önlüğümün cebine bırakmıştım. Hala benimle birlikte yürüyen ekip liderinin benden bir yanıt beklediğini biliyordum. Verebileceğim bir yanıta sahip değildim ama daha ne kadar susabilir ya da kaçabilirdim bilmiyordum.

"Akşam yemeği için boş musunuz? Belki bir şeyleri konuşuruz." ani bir kararla dönüp bakışlarımı ona çevirmiş ve sorumu yöneltmiştim. Belki akşama kadar bir şeyler bulurdum. Ekip lideri kırmızı saçlarını geriye atarak sakin bir şekilde onaylamıştı. Dönmem gereken koridorun başında durmuş ve eğilerek selam verdikten sonra koridora dönüp adımlamaya başlamıştım.

Doc. |NamGiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora