Bl|19

2.6K 238 65
                                    

Bölümü yazarken en az elli kere okudum herhalde, şimdi tekrar okuyup lazım yanlışlarını düzeltecek mecalim yok, sonra halledeyim. Vee bu bölüm için bana fikir veren müthiş ötesi okuyucuma çok teşekkür ederim, o kendini biliyor. İyi okumalar 🖤🖤

~bu arada lütfeeen Together adlı hikayemede bakar mısınıız?

MIN YOONGİ

Oturduğum yerde gergin bir şekilde parmaklarımla oynamıştım bir süre. Şuan oturmuş ve sonunu bekleyen bir kurban gibi hissediyordum. Sabahın erken saatlerinde Jin'in sekreterinden aldığım aramayla bugün bir randevumuz olduğunu öğrenmiştim. Jin'in ofisinde olmam gereken saati kararlaştırmış ve telefonu kapatmıştım ama Namjoon'un merakı peşimi bırakmamıştı. Daha önce bir kaç kere önemsiz bir detay gibi bahsetmiştim ama hiç üzerinde durmamıştık. Şimdi ise tüm sabah boyunca beni rahat bırakmamış ve nereye gideceğimi öğrendiği andan beri de benimle gelmek için çabalamıştı.

Son zamanlarda Kim Namjoon'a karşı oluşan minik bir zaafım vardı ve karşı koymam mümkün değildi bu yüzden. Ama Jin'in ofisinde yanımda o varken kendimi rahat hissedemeyeceğimi bildiğim için Jin'in sekreterini aramak yerine direk Jin'i arayarak geçen sefer yemek yediğimiz yerde buluşmayı teklif etmiş, onu biriyle tanıştıracağımı söylediğim anda hemen kabul etmişti.

Ve şimdi buradaydık. Restauranda oturmuş ve Jin'in gelmesini bekliyorduk. Bir yanım Jin'in gelmemesinden yanaydı tabiki ama Namjoon bu konuda büyük bir beklenti içindeydi,bir yanım da onun hayal kırıklığını görmek istemiyordu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra parmaklarımla uğraşmayı kesip bu seferde bacağımı sallamaya başlamıştım. Hemen çaprazımda oturan Namjoon gerginliğimi hissederken bir eli masanın üzerindeki elime diğeri ise sallayıp durduğum bacağıma gitmişti. Oldukça güven verici bir şekilde güldükten sonra hafifçe bacağımı okşamıştı.

"Seni endişeli görüyorum Min Yoongi. Endişe edecek bir şey yok..." onun için söylemesi kolaydı tabi...

Ben rahatlatmak için çabaladığını bildiğim için hafifçe kafamı sallamış ve gülümsemeyi denemiştim. Büyük ihtimalle büyük bir kazazede gibi görünüyordum. Namjoon buna aldırmadan uzanıp saçlarımın arasına minik bir öpücük bırakmış ve geri çekilip yerine oturmuştu. Tam bu sırada içeri giren Jin bakışlarını içeride gezdirmiş ve bizi bulduğunda bir kaç adımda masaya ulaşmıştı. Gülümseyerek elindeki çantasını boş sandalyeye bırakmış ve üzerindeki ceketi de çıkarıp çantanın üzerine koymuştu. Bakışları beni geçip Namjoon'u bulduğunda onları tanıştırmam gerektiğini bilerek ayağa kalktım. Benim kalkmamla birlikte Namjoon da kalkmış ve merakla Jin'e bakmıştı.

"Seokjin, Namjoon. Namjoon, Seokjin." Jin selamlaşmak için elini uzatmış ve yüzünden hiç eksik olmayan büyüleyici gülümsemesiyle Namjoon'un elini sıkmıştı.

"Daha çok Jin'i tercih ettiğimi biliyorsun." Bakışlarını Namjoon'dan çekip bana çevirdiğinde omuz silkip yerime oturmuş ve sandalyemi biraz daha masaya yaklaştırmıştım. Eğer sinirlerim bozulursa böylece ikisinede güzel bir tekme atabilirdim. Namjoon ve Jin de masaya oturduğunda huysuzluğuma engel olamamış ve kollarımı göğsümde birleştirip umursamaz bakışlarımı etrafta gezdirdim ama içten içe kendimi yediğimi siz de benim gibi biliyorsunuz.

Jin'in bana karşı olan flörtöz tavrına alışıktım ama Namjoon değildi ve bu benim görmeyi hiç istemediğim bir şeydi. Bunu akıl edemeyip şuan bu masada oturmak beni sinirlendirirken belli belirsiz iç çekmiş ve garsona ufak bir işaret yapıp menüyü istemiştim. Üç menü masamıza gelirken sessizliğin beni daha fazla germesini istemeyerek herkesin beni duyabileceğini bildiğim bir sesle olabildiğince normal bir şekilde konuşmuştum.

Doc. |NamGiजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें