Bl|6

3.5K 320 135
                                    

Selam. Tekrar.

KIM N A M J O O N

Arabadan inerek valeye anahtarları bırakırken hastanemizin yeni gözdesinin burada olacağını biliyordum. Müdür bey özellikle burada bulunmasını istemişti. Min Yoongi böyle bir saygısızlık yapmazdı herhalde. Yapmazdı değil mi?

Kafamda dönüp durmaya başlayan soruları bir kenara atarken içeri girdim. Güzel koridorları geçerek balo salonuna girdiğimde tam da vaktinde geldiğimi farketmiştim. Ne çok kalabalıktı ne de az insan vardı.

Etrafa bakınırken elini kaldırarak bana gülümseyen Jackson'ı farketmemle adımlarımı ona yöneltmiştim. Tepen tırnağa siyah olan takımıyla göz kamaştırıyordu.

"Adamım, her geçen gün daha da yakışıklı oluyorsun. Bakayım burnunu mu yaptırdın yoksa?"

Dibime girerek elini omzuma yerleştirdi ve bana farklı açılardan bakmasına izin verirken konuştum.

"Hayır, eğer burnumu yaptırmak istersem kime geleceğimi biliyorum ama." Jackson plastik cerrahi sektöründe görüp görebileceğiniz en başarılı doktordu ve yakın arkadaşlarımdan biriydi. Verdiğim cevaba kahkaha atarken omzumu patpatlamayı ihmal etmedi.

"Kapım sana her zaman açık bilirsin."

Saat biraz daha ilerlerken ortalık gittikçe kalabalıklaşıyordu. Min Yoongiyi ise hala görmemiştim. Bu kural tanımamazlığı beni gerçekten şaşırtıyordu.

Yoongi'ye dair düşünceleri kafamda teker teker gözden geçirirken her zamanki şaşırtma taktiğini uygulayarak içeri girdiğini gördüm. Üzerine harika oturan klasik bir takım giyiyordu benim gibi ve yarım çerçeveli, ona yakışan mükemmel bir gözlük takıyordu. İçeri kısa ve soğuk bakışlarla girdiğinde bir süre onu izledim.

Bir süredir masasında durarak onunla tanışmak için gelen insanlara katlandıktan sonra bıkkın bir nefes eşliğinde lavaboya ilerlediğini görerek bende lavaboya girme kararı aldım.

Onun ardından içeri girerken beyaz yüzüne biraz su çarptığını gördüm. Saçlarının önü ıslanırken aldırış ettiği pek söylenemezdi. Uzanıp bir kaç peçete aldıktan sonra ona uzatarak duvara yaslandım.

Kim olduğuma bakmadan peçeteyi alırken duyabileceğim bir tonla konuşmaya başladı.

"Ehm teşekkürler Bay..?" yüzünü kurulamayı keserek peçeteyi kimin verdiğine baktığında ise beni görmüştü. Ona çekici bir şekilde gülümseyerek kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Namjoon." adımı garip bir tonla telaffuz ederken yavaşca kafamı sallayarak onayladım.

"Nasıl gidiyor, hastanemizin yeni gözdesi? " ıslak peçeteleri elinin içinde küçücük hale getirerek çöpe atarken akıcı hareketlerine hayran kalırdınız.

"Sadece hastane değil korenin gözdesi olmak çok zor." şakayla karışık söylediği şeye gülümsemeden edemezken aldırış etmeden elini kavradım.

"Yeterince göründün partide, hadi gidelim." normalde bana engel olabilecekken bunu yapmadan onu çekiştirmeme izin verdi. Hatta bir süre sonra adımlarını benimkilere tutturarak yürümeye devam etti. Eğer istese elini benden kurtarıp bana engel olabilirdi çünkü görünüşü bana kıyasla küçük olsa bile oldukça güçlü bir yapısı vardı aslında. Bunu elini tuttuğunuz ilk sefer de ya da ona etraflıca baktığınız ilk anda farkederdiniz.

Dışarı çıktığımızda valeye ufak bir işaret yaptım, arabam birazdan gelecekti.

"Arabam?" soru yüklü ses tonuna eşlik ederek kaşlarını kaldırdı.

"Daha sonra aldırırız." kafasını iki yana sallayarak elimi bıraktı ve girişin diğer tarafında bekleyen valeye işaret yaptı. İkinci vale onun arabasını almaya giderken içeriden taşan partinin seslerine kulak verdim. İçeride hafif bir müzik çalıyordu ve doktorlar eminim ki yaptıkları son derece zorlu -kendilerince tabi- ameliyatlarını anlatarak birbirlerine gösteriş yapıyordu.

Önce benim arabam geldiğinde valeden arabayı alarak sürücü koltuğuna yerleştim. Güzel jipimi Yoongi'nin karşısında sevsem benimle büyük ihtimalle dalga geçerdi o yüzden kendime engel olarak onu bekledim. Arabamı incelediğini görürken yüzüme yerleşen ukala gülümsemeyle incelemesini bitirmesini bekledim.

Bir dakika sonra ise classic siyah bir corvette gelmişti. Yoongi adımlarını o arabaya yöneltirken çenemin aşağı düşüp beni rezil etmemesi için kendimi çok zor tuttum diyebilirim. Çünkü Yoongi'nin şuan bindiği araba büyük bir klasikti ve özenle bakıldığı çok belli bir şekilde araba resmen parlıyordu. Yoongi'ye mi yoksa arabasına mı aşık olmalıyım karar veremeden Yoongi arabanın güzel gürültüsünü hepimizin kulaklarına bahşetti.

Kafamı iki yana sallayarak hemen girdiğim hayranlıktan kurtuldum ve zaten çalışan arabayı harekete geçirdim.

MIN Y O O N G I

Farların aydınlattığı yolda Namjoon'u takip ederken ne yaptığımı pek sorgulamıyordum. Eğer sorgularsam eve döner ve bu hiç olmamış gibi Namjoondan uzak durmaya devam ederdim. Şuan... Şuan Namjoon'un bana açtığı kapıyı kabul ediyordum. Resmi davetlerden nefret ederdim, o da bunu anlamış gibi beni oradan kurtarmıştı. İkimiz içinde ufak bir aralık iyi olurdu.

Evet şuan bunları düşünüyordum. Namjoon'u takip etmeye devam ederken şehirden uzaklaştığımızı farketmemle hafifçe kaşlarımı çattım. Yinede takip ediyordum. Pek geri dönüşü yoktu.

Keskince kıvrılan virajları usta bir şekilde alırken sonunda Namjoon yolun kenarında arabayı durdurmuştu. Bir taraf tamamen dağ idi diğer tarafın ise uçurum olduğunu düşünüyordum. O tarafı kapatan ağaçlar ve çalılar bana bu karanlıkta pek fikir sahibi olmam için bana izin vermiyordu. Arabamı kenara çekip kilitledim.

Namjoon bagajı açarken gizlemediğim bir merakla onu izliyordum. Gece gittikçe ilginç bir hal alıyordu.

Bagajdan bir şişe çıkardığında tutmam için bana uzattı. Şişeyi ondan alıp üzerine baktığımda mükemmel bir porto şarabı olduğunu gördüm.

Bagaja geri dönüp bu sefer neşterini çıkardı. Şişeyi benden alırken yüzünde ne yaptığını bilen bir gülümseme vardı. Bu yüzden kendimi bırakmayı tercih ettim. Bir geceliğine bile olsa...

Ağaçlara ilerleyip arasında kaybolduğunda onu takip ettim. Bir yanım hala diğer tarafın uçurum olduğunu ve aşağı düşüp paramparça olacağım konusunda beni uyarıyordu.

O yanımı siktir ederek Namjoon gibi bende ağaçların arasından geçtim. Beni karşılayan mükemmel bir şehir manzarası ve gülümsediğinde gamzeleriyle selam veren bir Namjoon vardı. İtiraf etmeliyim saydığım ikinci manzarada oldukça hoştu. Etrafı incelerken burası uçurumdan daha çok yamaç benzeri bir yer olduğunu anladım. Namjoon biraz ilerleyip şarabı yere bıraktı ve üzerindeki takımın ceketini çıkarıp yere serdi. Sonra kendini ceketin üzerine bıraktığında onu taklit ederek bende kendi ceketim için aynı şeyi gerçekleştirdim.

Şehrin ışıkları ve ayın sağladığı ışık birbiriyle yarışırken ışık kirliliğinin çok fazla olması nedeniyle yıldızları en son ne zaman gördüğümü hatırlamaya çalıştım.

Namjoon kumaş pantolonundan çıkardığı steril ve parlak neşteri şarabı koruyan tıpaya sapladığında bu oldukça doğal ve akıllıca gelmişti. İşte çabasız bir zekası olduğunu bir kez daha belli etmişti.

Biraz güç uygulayarak neşteri batırdığı yerden hızla çekti. Tıpada neşterle birlikte şişeden ayrıldığında şişeyi bana uzattı. Belliki kadeh yoktu bu gece.

"Arabada kadeh taşımadığım için beni affetmeni umuyorum Min Yoongi." üzerindeki harika takım ve bu takıma yakışan davranışlarına eşlik eden davranışları beni hafifçe gülümsetirken bu gülümsemeyi şişenin arkasına saklayarak şaraptan ufak bir yudum aldım.

"Daha sonra telafi edersin." umudun yerleştiği gözleriyle bana bakarken kafasını ağır ağır salladı. Şişeyi ona uzatırken kaliteli şaraptan anladığını farketmiştim.

"Izin verdiğin sürece edeceğimden emin olabilirsin."

Tanrım, eğer varsan... Bu adamın nasıl bu kadar dört dörtlük olduğunu açıklar mısın?

Doc. |NamGiWhere stories live. Discover now