20. Bölüm

13.6K 486 117
                                    

İçimdeki boşluk, kafamdaki bir türlü cevabını alamadığım sorular. Sadece bir bakışıyla beni içine çeken bir adam.

Son iki ayda başıma gelebilecek ne varsa yaşamıştım. Beni öldürmemişti, ama ölümün kıyılarında gezdirmişti. Bana her şeyi öğretip, bir yandan da bildiklerimi unutturmuştu.

Şimdi karşımda kara gözlerini üzerime dikmiş, benden gelecek herhangi bir cevabı bekliyordu. Ama asla, ona istediği cevabı vermeyecektim.

Yataktan kalkıp ona doğru yavaşça adım attım.

"Neden Savaş? Neden?"

"Ne neden?" diye sordu gözlerini kısarak. Tahmin ediyordu ama, benim söylememi istiyordu işte.

"Neden sürekli seçim yapmamı istiyorsun? Neden sürekli benim olan şeyleri elimden almak istiyorsun?" dedim titreyen sesimle. Ağlamama ramak kalmıştı.

"Alya, uzatma. Cevap ver." dedi her zamanki düz sesiyle. Ağlamam onu hiçbir şekilde etkilemiyordu.

O gerçekten acımasız, vicdansız bir adamdı.

Nefesimi dışarı üfledim. "Savaş yoruluyorum. Neden bir kez olsun beni anlamak istemiyorsun?"

Etrafa bakındı ve ellerini ceplerine soktu. Bu umursamaz tavırları beni cidden çıldırtıyordu.

"Duygu sömürüsü yapmayı kes. Bunları söyleyince gerizekalı gibi görünüyorsun."

Ona yaklaştım ve işaret parmağımı kalbine bastırdım.

"Burada kalp yerine taş taşıyorsun." dedim ve parmağımı çektim. Ardı arkası kesilmeyen gözyaşlarımla ufacık bir merhamet kırıntısı arıyordum.

Sonra tekrar devam ettim. Belki de ikna edebilirdim. Kim bilir?

"Savaş gerçekten yeter artık. Şu halime baksana bi. Normalde ağlamayan, kendi ayaklarının üstünde durabilen, güçlü olan ben, seninle tanıştığımızdan beri en ufak şeyde devriliyorum. Sürekli ağlıyorum. Sen, gerçekten bana iyi gelmiyorsun."

Dişlerini sıktı. Boynundaki damarlar iyice kendini belli ettiğinde geri adım atmadan duramadım.

"Alya. Ben sana demiştim. Onunla konuşmayacaktın. Yaptığın hatanın cezasını çekeceksin."

"Hâlâ ceza derdindesin ya! Ben ne diyorum sen diyorsun! Bırak artık beni! Uzak dur benden!"

Ellerimle yüzümü kapattım ve ağlamamı durdurmaya çalıştım. Onun karşısında bu kadar güçsüz olmak zoruma gidiyordu.

"Kararın?"

Elimi yüzümden çekip ona baktım. Kendinden emin bir şekilde bana bakıyordu.

"Sürekli bir şeylerden vazgeçmekten bıktım artık." dedim tükürürcesine. Şu an bana o kadar itici, o kadar kötü geliyordu ki.

"Bunların hepsi senin suçun. Rahat durmayı bilmiyorsun."

Bıkkınlıkla nefesimi dışarı verdim ve kara harelerine baktım.

"Tamam. Hastaneye gitmeyeceğim." dedim ve ağzımdan bir hıçkırık kaçtı.

"İyi. Koca parası yersin işte." dedi ve odadan çıktı. Böyleydi işte. Umursamaz ve acımasız.

Diğer seçeneği mi seçmemi bekliyordu? Asla, asla böyle bir şey olmazdı. Her şeyimi elimden almıştı, ama benliğimi ona verecek değildim.

Kendimi yatağa attım. Sırtımı başlığa yaslayıp elime bir yastık aldım. Yüzümü yastığa gömüp bağıra bağıra ağladım. En azından sesim daha az çıkardı.

VAVEYLA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin