20. Bölüm

42.7K 2K 458
                                    




Yeşim'in ofisten adeta kaçar gibi çıkmasının ardından ben de oturduğum yerden kalktım ve ağır adımlarla karşısına geçtim. Şu anda ona istediği gibi tek bir şey söyleyebilir ve Görkemli kılığında orada burada dolanmasının cezasını kesebilirdim ama ne canını o kadar yakacak kadar ondan nefret etmeyi başarabiliyordum ne de onun cezasını bu yolla kesmeyi istiyordum. Şu anda bu kararı vermemdeki en büyük etken de; kendimi onun yerine koyuyor olmamdı. Eğer böyle bir durumu ben yaşasaydım, onun, çok da haz etmediğim bir kız arkadaşımızla sabahın erken saatlerinde birlikte olduğunu belirten bir fotoğrafını görseydim ve karşısına dikilip aynı şekilde bana tek bir sebep sunmasını isteseydim ve şu anda benim dilimin ucuna gelen cevabı onun dudaklarından duysaydım berbat hissederdim. Gerçek bu olduğu halde, onun ağzından 'Çünkü sen artık benim hiçbir şeyim değilsin,' gibi gayet mantıklı bir sebep duysaydım, sanki yeni bir gerçek suratıma çarpılmış gibi sesimi kessem de içim alev alev yanardı.

Bazen sonsuz gökyüzüm, bazen de derin okyanusum olan gözlerine baktığımda aklımdan geçenlerin aksine, "Tek bir sebep yetecek mi?" diye sordum sakince. Çünkü onu tanıyordum, ne dersem diyeyim düşüncelerinin yönünü değiştiremezdim şu anda. Bir kere o fotoğrafı paylaşmış, ona yapacağım hiçbir açıklamanın olurunu bırakmamıştım gözünde. Sabah erkenden Kaan'la mıydım? Kaan'laydım. Onun için bu yeterliydi.

"Eğer inanırsam yetecek," dedi. Yine de benden önce Kaan'a gitmeyip, benimle konuşmaya gelmesi bile büyük bir değişimdi. Tuna'dan beklenmeyecek kadar büyük.

"Kafanda kurduğun gibi bir şey yok, biz arkadaşız." Söylemiştim işte tek ve mantıklı bir sebep.

"Bu mu?" Ama o inanmamayı tercih etmişti. Sinirle güldü, ellerini dağınık saçlarının arasından geçirerek iyice dağıttı ve uzanıp saçlarına dokunma isteğimi bastırarak yutkundum. Öfkelendiğinde çok çekici bir adam oluyordu ama o öfkelenince ben daha fazla parladığım için bunu hiçbir zaman dile getirmemiştim. Sinirliyken onu hem deli gibi arzuluyor, hem de altta kalmamak için atağa geçiyordum. Tuna böyle bir kasırgaydı işte, aynı anda tezat duyguları yaşatan.

"Bu."

"O zaman bir soru daha sorayım," dedi, güçlükle sakin kaldığı her halinden belliyken.

"Dinliyorum."

"Sadece arkadaşının evinde," kelimelerin üstüne tek tek bastırıyordu. "Sabahın erken saatinde, baş başa ve ıslak saçlarla ne işin vardı?"

"Dinlemek istiyor musun? Daha doğrusu sakin kalarak dinleyebilecek misin Tuna?"

"İklim," dedi sertçe. "Şu anda yeterince sakinim ve gerçekten aklıma yatan bir açıklama duymak için sakin kalmaya devam ediyorum. Ne kadar zorlandığımı görebiliyorsundur." Evet, görebiliyordum ve bu şaşırtıcıydı. Demek ki sakin kalmak için aramızda ciddi kıskançlık problemleri yaşamamız gerekiyordu. Zira içeriye girerken adeta kızgın boğa gibiydi. "O yüzden lafı dolandırmadan anlat. Bekliyorum."

"Dışarıda konuşalım." Bu konuşma uzun sürebilirdi ve Tuna'nın ne tepki vereceğini kestiremediğim için burada daha fazla kalmak riskliydi.

"Tamam, hazırlan çıkalım."

Çantamı alıp önünden yürüyerek ofisten çıktığımda, "Arslan Bey'e haber vereyim," dedim. Az önceki utancımı bir kere daha yaşamak istemiyordum çünkü. Beni kafasıyla onaylayıp asansörün orada beklemeye başladığında Arslan'ın odasına gittim. Biraz önce dumur olup çıktığım bu odaya şimdi ifadesiz bir tavırla giriyordum.

"Bir saat kadar dışarı çıkabilir miyim?"

"Neden?"

"Eşim," derken dudaklarımı birbirine bastırdım. "Tuna geldi de burada konuşmak istemiyorum." Açık olacaktım çünkü aklıma herhangi bir bahane gelmemişti.

USLANMAZ | Yarı TextingWhere stories live. Discover now