25. Bölüm

38.2K 1.6K 586
                                    


Beni bekliyormuş gibi açılan dudaklarının arasına karıştığımda gözlerimi kapadım ve çenesindeki ellerimi gevşetmek yerine daha da sıkı tutarak parmak uçlarımda yükselip bedenimi bedenine bastırdım. Dudaklarımızın çarpıştığı ilk anda belime sarılan kolları beni kendine çektiğinde iri bedenini daha iyi hissedebiliyordum ve bunun beni korkutacağını zannetmekle ne kadar yanıldığımı da görüyordum. Korkutmuyordu, aksine yüksek bir güven duygusunu beraberinde getiriyordu. Yanında küçücük kalan bedenim onu öperken devleşmiş, tutsak kalan kalbim kanatlarını çırparak yükselivermişti. Daha önce almadığım bu kokuyu şimdi daha derinden hissediyor, hiç denemediğim bir tadı alıyordum. Başka bir adamı öpmek, bilmediğin her şeyi deneyimlemek gibiydi. Ve bu da beraberinde merak duygusunu getiriyordu. Daha fazla ne yaşayabilirim? Daha fazla nasıl keşfedebilirim? Onu daha fazla nasıl tanıyabilirim? Merak ettiğim her şeyin sorusunu bulmak ister gibi derinleşen öpücüğüm ondan tutkulu bir karşılık alırken bu esrarengiz duygunun bir sonu olmadığını anladım. Bu adam, ne kadar keşfedersem edeyim bir şekilde esrarengiz kalmayı başaracaktı ve ben bu bilinmezlikte kaybolup gerçeğimi unutmak istiyordum. Şu anda iş yerimizin terasında, yaz ayının sıcaklığı arasına karışan hafif rüzgar kulağımıza çalarken ve bize sadece kuşlar şahitlik ederken öptüğüm bu adam beni nereye çekerse oraya gitmeye hazırdım. Biraz kaybolmaya, her şeyi geride bırakmaya ihtiyacım vardı. Daha doğrusu iyi hissetmeye ihtiyacım vardı, bunca yükün altında daha fazla ezilmeden önce.

Ona karışan nefesimin beni daha fazla idare edemeyeceğini anladığımda dudaklarımı geri çektim ama gözlerimi açamadım. Onunla yüzleşmeye henüz cesaretim yoktu ve gözlerinin içine bakarsam az önce hissettiğim her şey buhar olup uçacak diye korkuyordum. Belimdeki elleri yüzüme çıktığında büyük avuçlarının sıcaklığını yanaklarımda hissettim. Alnını usulca alnıma dayayıp kokumu içime çekti ve sıcak nefesi dudaklarıma çarparken, "İklim," diye fısıldadı. Adımı, ağzından şehvet ve tutkuyla duyduğumda kasıklarımın karıncalandığını hissettim. "Seni seviyorum." Tahrik edici ses tonundan mıydı yoksa tutkusunun karşılığının bende olduğunu fark ettiğimden mi bilmiyordum ama sadece konuşmasıyla bile içimdeki arzuyu meydana çıkarması hayret ediciydi. Sanırım artık korkmam gerekiyordu. Kendimden, içimdeki şehvetin beni esir almasından ve bu öpücüğün yanlış yerlere gitmesinden.

Çenesindeki ellerimi iki yana serbest bırakırken, "Biliyorum," dedim yutkunarak. Daha fazla diyebilecek bir şeyim yoktu. Sevgisinin bende bir karşılığı yoktu ve bunu sesli bir şekilde bir kez dile getirmiştim, başka getiremezdim. Bu kadar güzel seven bir adama bu haksızlığı yapamazdım. Elleri usulca ellerimin arasına karışırken gözlerimi açarak geri çekildim. "Gitmem gerek." Şu an burada daha fazla durmam her şeyi berbat edebilirdi. Her ne kadar kalbim ağzımda atsa da bir şeyleri yanlış yapıyor olabilir ve daha da kötüsü doğru yaptığımı düşünerek işleri iyice batırabilirdim. Geriye doğru bir adım atarak gözlerine bakmadan ona arkamı döndüm ve geldiğim gibi hızlı adımlarla terastan çıktım.

Merdivenlerden inerken hiçbir yere bakmıyor, bir an önce tek başıma kalabileceğim bir yer arıyordum. İlk gördüğüm lavaboya dalarak kapıyı arkasından kilitledim ve aynanın önüne gelerek ellerimi tezgaha yasladım. Az önce Arslan Dinçerli'yi öpmüştüm. Üstelik bunu önünü arkasını düşünmeden yapmış ve bir de onu öptüğüm için zevk almıştım. Sanki onu öpmek için fırsat kolluyor ve bulduğum fırsatı da doyasıya değerlendiriyormuşum gibi. Dışarıdan nasıl göründüğünü bilmiyordum ama asıl sorun, içimde ne hissettiğimi hiç bilmiyordum. Dipteydim.

Suyu açarak ellerimi ıslattım ve boynuma su serptim. Biraz olsun nefes alıp rahatlayabilmiştim. Titreyen ellerime de aldırmazsam üstesinden gelebilirdim sanki. Aynadaki aksimle yüzleşmeye hazır değildim. Gözlerimi görürsem orada göreceğim adam belliydi ve o adamın mavi gözlerindeki hayal kırıklığıyla yüzleşmeye hazır değildim asıl. Aynadan gözlerimi kaçırarak lavabodan çıktım ve günün geri kalanını ofisimden dışarı çıkmadan geçirmeye karar verdim. Gerekirse sandalyeye yapışacaktım ama dışarıya adımımı atmayacaktım. Biraz önce gelen deli cesareti geldiği gibi beni terk ettiği için ortada kala kalmıştım işte böyle. Yok olsaydım ya ben? Kendi kendime durumu zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordum, en azından yok olursam belki her şey daha da karışmazdı.

USLANMAZ | Yarı TextingWhere stories live. Discover now