44. Bölüm

30.2K 1.7K 764
                                    




O da beni gördüğünde oturduğu yerden kalktı. Gözlerindeki saf öfkeyi buradan bile görebiliyordum.

"Onun ne işi var burada?" diye sorarken bana değil, abisine bakıyordu. "Beni bu yüzden mi çağırdın? Sana inanamıyorum abi."

"Tuna," diyen Özgür Abi'yi susturarak ben girdim araya.

"Sanki kendin planlamamış gibi bir de suçu abine mi atacaksın?"

Ellerini saçlarının arasından geçirirken güldü.

"Ben planladım öyle mi? Dünya senin etrafında dönüyor ve yaptığın onca şeye rağmen seni oyuna getirip bir de seninle konuşacak mıydım?"

"Ne yaptım ya ben? Ne?" Kendime hakim olamıyordum artık.

"Çocuklar!" diye yeniden araya girdi Özgür. "İkinizi de ben çağırdım. İklim, senin geleceğinden haberi yoktu," derken bana bakıyordu. "Ve Tuna, İklim'in de senden haberi yoktu."

"Neden böyle bir şey yaptın?" diye soludu Tuna. "Zira kendisi en son beni ezmeye çalışıyordu ve buna rağmen peşinden gidip konuşmaya çalıştığım halde dinlemedi de. Ha bir de şey," derken güldü yine. "Çocuk gibi engeli basıp ertesi gün hesabından gösteriş yaptığını atlamamam lazım."

Elimdeki çantayı koltuğa fırlatıp terasa, yanına çıktım. "Seni neden ezmeye çalıştığımı da söylesene." Burnunun dibinde durdum. "Karımın arkadaşlarından başka bana bakacak salak bulamadım, onlarla fingirdeşiyordum diyemiyor musun?"

Elinin tersiyle beni kenara iterken, "Buna daha fazla katlanmayacağım," dedi. "Abi, seninle de sonra görüşeceğiz."

"Bulursan görüşürsün," diyen Özgür Abi terasın kapısını kapatıp kilitledi. Evet, gözümüzün içine baka baka bunu yapmıştı. Resmen terasta kilitli kalmıştık. Eliyle burayı işaret ederek, "Konuşulmamış bir şey bırakmadan çıkmıyorsunuz buradan," dedi. "İkiniz de hem anlatacak hem dinleyeceksiniz. Bıktım bu aşkın ızdırabından, de hayde." Yakasını silkerek gözden kaybolduğunda ağzım hala açık bir şekilde ona bakıyordum.

"Harika." Saçlarımı geriye atıp, güneşin alevinden yandığım için üzerimdeki ince montu çıkarıp sandalyeye fırlattım. "Gerçekten bir bu kalmıştı."

Tuna da kapıya bir tekme savurdu ama daha fazlasını yapamadığı için oradan ayrılıp terasın kıyısına geçti. Ellerini korkuluğa dayayıp başını gökyüzüne kaldırdığında aldığı nefesin sesini duyabiliyordum.

"O kadar Çukur izledin, zıplasana şu çatılardan." Bunu söylerken eğlenmem garip miydi? Çünkü ilk defa alayla gülüyordum da şu an.

Omzunun üzerinden ters bir bakış attı. "Sevgiline ne hesap vereceğini düşün sen."

Savaşıyor muyduk şu an? Peki. Kollarımı göğsümde birleştirip tek kaşımı kaldırarak suratına baktım.

"O anlayışlı biri, senin gibi dağdan inme değil."

Gözlerinin deli deli bakmasından, korkulukları tutan ellerinin morarmasından anladığım kadarıyla başarmıştım.

"Merak etmesin, seni tanımaya başlayınca o da kafayı sıyırır."

"Buna daha fazla katlanmayacağım," derken onu taklit ediyordum. Montumu elime alarak kapıya gidip bir tane geçirdim. "Özgür Abi!" Arkamdaki uyuzu kontrol ettiğimde bana yüzünü döndüğünü ve sırtını korkuluğa yasladığını gördüm. "Eğer kapıyı hemen açmazsan Nazlı'yla Serkan'ın arasını çok fena yaparım ve sen de kendini nikah şahidi olarak bulursun."

Tuna güldü. "Abime ne acaba Nazlı'dan?"

"Senin gözün kör diye hepimizi öyle mi sandın?" Kapıya döndüm tekrar. "Ve eğer kapıyı açarsan son çıktıkları tatilin detaylarını veririm." Tabii ki blöf yapıyordum.

USLANMAZ | Yarı TextingWhere stories live. Discover now