70. Bölüm

34.8K 1.9K 672
                                    


Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz lütfen.

--


"Hoş geldin babacığım." Erken gelmesini söyledim diye sabahın sekizinde yola düşen babamı sarılarak karşıladım kapıda. "Çok uğraştın mı adresi bulmak için?" Elindeki çiçek saksısını alarak içeriye girmesini bekledikten sonra arkasından kapıyı kapattım.

Ayakkabılarını çıkarıp, hazırladığım terlikleri giyerken cevapladı beni. "Yok, haritadan kolayca geldim."

"Bak bak, harita kullanmayı da bilirmiş," derken kolumu omzuna attım ve birlikte salona geçtik. Elimdeki saksıyı hazırladığım kahvaltı masasının ortasına koydum.

"Bileceğim tabii. Her şeyi siz gençler bilecek değilsiniz ya?"

"Bir şey demedim canım," diyerek yanağından öptüm. "Hediyen için teşekkürler. Çok iyi bakacağıma söz veriyorum."

"Umarım bakarsın." Başköşeye oturup arkasına da kırlent koyarak yaslandı. "Evin güzelmiş kızım, güle güle otur. Camlar büyük, iyi güneş alıyor."

"Diğer odalara da bakmak istersen baksana."

"Bakarım sonra, az soluklanayım."

"Bir şey içer misin önden? Kahve yapayım mı? Ya da süt ısıtayım?"

"Bir bardak su versen yeter."

"Peki, hemen getiriyorum." Onu salonda bırakıp mutfağa geçerek büyük bir bardağa su doldurdum. Geri döndüğümde telefonuyla oynuyordu. "Buyur baba." Kafasını bile kaldırmadan suyu elimden alıp içerken bakışlarım üzerindeydi. "Hayırdır, telefon bağımlısı olmuşsun bakıyorum?"

"Siz elinizden düşürmezken iyi." Cevabı, daha fazla söylenmemem için bir uyarıydı. Uyarımı alıp başka bir şey söylemedim ben de. "Ne zaman geleceklermiş Kemal Beyler?"

"Bilmem, sabahtan beri konuşmadık hiç." Gelmeden yarım saat önce haberim olsa iyi olur demiştim, son hazırlıkları yapmak için ama hala aramamıştı. Arka cebimdeki telefonu çıkarıp Tuna'nın numarasını tuşladım. İlk çalışta açtı, kalbimin direği.

"Rüyanda mı gördün?" Olmaz olsun senin gibi direk.

"Ne zaman geliyorsunuz?" diye sorarken, içimden ya sabır çekiyordum.

"Gelmiyoruz biz. Uyuyacağım ben."

"Ne demek gelmiyoruz?" diye bağırmıştım ki, karşımda babamın olduğunu hatırlayıp ona gülümseyerek mutfağa kaçtım. "Bir sürü hazırlık yaptım ben. Hepsini babam mı yiyecek?"

"Ne yaptın?" diye sorarken sesi gevşemişti. Gözümün önüne yatağında yayılan ve yılışık yılışık gülen bir Tuna Karaormanlı geldi.

"Pişi bile yapacağım, hamurum hazır. Sen düşün artık gerisini."

"Vallaha mı?" Birden canlanıvermişti.

"Vallaha."

"Anne!" diye bağırdı içeriye. "On beş dakikaya çıkıyoruz, ona göre hazırlanın." Yüzüme aptal bir gülümseme yayılırken tezgaha yaslandım. "Aşkım duşa gireceğim, kapatıyorum şimdi." O telefonu kapatmış ve muhtemelen banyoya koşmuştu ama ben hala telefon kulağımda, ağzım beş karış açık şekilde donmuş kalmıştım.

Aşkım.

Günümüzde herkes tarafından basitleştirilen şu hitabı onun ağzından, öylesine bile olsa duymayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki; birden duyunca kala kalmıştım. Son zamanlarda güzel birkaç cümle kurmuştu. Bunlardan en yenisi de, geçen akşam söylediği şeydi. "Kimse, kimseyi, benim seni sevdiğim kadar sevemez." Kalbimin kanatlanıp uçmasını sağlayan bu ani itirafları başka, sevgi sözcükleriyle hitap etmesi başka güzel hissettiriyordu. İkisini de özlemiştim, hem de deli gibi. Özgürce ona böyle seslenmek, onun bana böyle seslenmesini istiyordum. Çünkü bizim ağzımızdan çıktığı zaman basit ve sıradan olmaktan uzaklaşıyordu her şey. Biz İklim ve Tuna'ydık. Modern bir masalın başkahramanları.

USLANMAZ | Yarı TextingWhere stories live. Discover now