61. Bölüm

32.7K 2.2K 529
                                    


"Tamam, anladım." Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken halının desenlerini inceliyordum. "Her şeyi konuşmak için geleceğim."

"O gün geldiğinde," dedikten sonra koltuğun kenarındaki bardaktan çayını yudumladı ve bardağı geri koyup bana döndü tekrar. "Aramızda gizli saklı bir şey kalmasın." Ve o, bunu söyler söylemez aklıma gelen tek bir şey vardı. Şirketin terasındaki o an. Telaşla bakışlarımı kaçırırken anlayacak diye ödüm kopuyordu. Böyle bir şey nasıl söylenirdi ki? Bunu bilmesi her şeyi en başa döndürmez miydi? Asla dinlemezdi beni. Duvarlarını daha yüksek örerdi ve şimdi onu biraz daha kaybedemezdim. "Sakladığın bir şey mi var yoksa?" diye sorduğunda yüzüne baktım. "Varsa bile şimdi söylemek zorunda değilsin. O gün konuşuruz." Bunu konuşabilir miyiz bilmiyorum ama benden değil de eğer bir gün başkasından duyacak olursa daha da kötü olurdu.

Üstelik ondan sakladığım tek şey o değildi. Bahar meselesi de vardı ve bunu ona söylememekte kararlıydım ama söyleyeceğim bir zaman gelirse nasıl tepki vereceğini az çok tahmin ediyordum. İkisi üst üste gelince kızılca kıyamet kopardı. O da benden aynı şeyi saklıyordu ama başka bir kadınla hiç yakınlaşmadığı için her türlü haksız duruma düşerdim. Üstelik bunca badireden sonra onu anlayışla dinleyebilirdim ama Tuna'nın fıtratında, özellikle öfkeliyken anlayış diye bir şey pek yoktu. Şimdi bile "Şimdi söylemek zorunda değilsin," demesiyle ufak çaplı bir şok yaşatmıştı bana. Normalde zorlayıp söyletmesi gerekiyordu çünkü.

Evet, tabii ya! İşaretler diyordu ve biri de buydu. Benden hiçbir şey saklamadan gel. Bir insanın diğerine tekrar güvenmesi için doğal bir istekti bu. Ondan hiçbir şey saklamazsam bana güvenecekti.

"Senin için bir şey yapmamı, yaralarını iyileştirmemi ve senden bir şey saklamamamı istiyorsun?"

Hiç beklemediğim bir şey yaparak tek eliyle ensemden kavrayıp alnımdan öptü.

"Bak, çözmeye başladın bile."

Dudaklarının ateşiyle kavrulan alnımı düşünmemeye çalışarak, "Sen benim için ne yapacaksın?" diye sordum.

"Benim senin için yaptıklarımı anladığında bunu yeniden konuşuruz."

Bunu o kadar kendinden emin bir şekilde söylemişti ki, ne olacağını tahmin bile edemiyordum. Her şeyi şurada açık açık konuşsak olmaz mıydı? Meraktan uyuyamayacaktım böyle giderse.

"İşimden ayrılmamam seni çok mu rahatsız eder?" diye sordum bir cesaret. "Çünkü ayrılmayı düşünmüyorum."

Bakışları hemen değişti. Dingin ifadesi yerini daha sert bir ifadeye bıraktı ve "Israrcısın yani?" diye sordu o da. "Karşıma geçip, senin için 'sevdiğim kadın' diyen ve senin, onun için gözlerimin içine baka baka 'seveceğim' dediğin adamın yanında çalışmakta bu kadar ısrarcısın öyle mi?"

"Oradan bakınca kötü göründüğünün farkındayım ama inan bana karşılaşmıyoruz bile. Gerekmedikçe yan yana da gelmiyoruz." Bugünkü öğle yemeği detayını bilerek atlamıştım. "Israrcı olduğumdan değil, istesem de ayrılamam."

"Neden ulan? Neden ayrılamazsın?"

"Benim pozisyonumda boş bir yer bulamam kolay kolay. Kira ödüyorum, ihtiyaçlarım var. Kış ortasında işten ayrılamam. Ayrıca Selim Bey'e de ayrılmayacağıma dair söz vermiş sayılırım. Ben istesem, o müsaade etmez zaten."

Eliyle çenesini sıvazlarken sinirle güldü. "Bir de Selim'imiz çıktı."

"Öyle bir şey değil."

"Nasıl bir şey o zaman? Nasıl oluyor da en tepedeki adamların ilgisi birden sana yöneliveriyor?"

"İlgisinin yöneldiği falan yok. Bu meselelerden sonra arkadaş gibi olduk, hepsi bu. Kaan gibi düşün."

USLANMAZ | Yarı TextingWhere stories live. Discover now