22. Bölüm

44.3K 2K 887
                                    


Dizilerdeki bakışma sahnelerini aratmayacak kadar uzun bir süre bakıştıktan sonra silkelenip kendime geldim ve "İçeri girsene," dedim. Bu durumda davet etmem mi uygun olurdu yoksa hediyesini kabul etmeyip suratına kapıyı kapatmak mı, Allah bilir. Ama dudaklarımdan dökülen teklife bakılırsa onu eve atmak, aman evde ağırlamak istiyor olmalıydım ki kenara çekilip geçmesi için yer açtım.

"Teşekkür ederim ama onu vermek için uğramıştım," derken elimdeki kutuyu işaret ediyordu. "Yetişmem gereken bir yer var."

'Neresi?' diyemedim ya la.

"Ben gidince açarsın artık," dedi, ben mal gibi suratına bakıp durduğum için. Adamın karşısında bana bir kal geliyordu, sonrası zaten titreme ürperme derken her saniye kış maşallah.

"Ah, şey..." dedim bilmem kaçıncı kez geveleyerek. Bu da yeni icat olmuştu. "Kabul etmiş bulundum ama gerek yoktu."

"Bence vardı." Sırıttı. Hem de pis pis. Koskoca adamsın sen ya, kendine gel. Eriyoruz burada. Bir dakika, ne? Eriyor muyuz? Kıştan yaza geçiş.

Gözlerimi devirirken, "O topuğu nasıl kırdığımı bilmek istersen sabahki halime bürünebilirim," diye tehdit ettim.

"Başıma bir şey gelmeden ben kaçayım," derken asansörün önüne ulaşmıştı bile. "Bu arada İklim," kapıyı suratına kapatmak üzereyken yakaladı beni. "Yoğurt bulaşmış." Dudağının kenarını işaret edip sırıtırken asansöre bindi. Ben de kapıyı ayağımla ittirip arkasına yaslandım.

Bu neydi şimdi? Evime gelmiş, elime bir çift ayakkabı tutuşturmuş ve davetimi reddedip gitmişti. Eğer kaçan kovalanır taktiğini uyguluyorsa kesinlikle işe yaradığını bilmeliydi. Çünkü sol yanımın varlığını onun karşısında ilk hissedişimdi.

Dolu ellerimle salona geçip bağdaş kurarak koltuğa oturduğumda ilk iş tabağı bir kenara bıraktım ve kutuyu açtım. Bunun kutusu bile benim ayakkabının yarı parası ederdi ya, neyse. İçindeki bir çift kırmızı ayakkabıdan gözlerimi alamazken, bir ayakkabıya aşık olunabileceğini de öğreniyordum aynı zamanda. Muhtemelen yarım yıllık maaşımı gömmem gerekiyordu böyle bir şey alabilmek için. İşte bizde de zevk vardı da para yoktu.

Kutunun içinde yine özenle hazırlanmış küçük bir zarf vardı. Parmaklarımın arasına aldığım zarfı açıp içindeki kağıdı çıkardım ve üzerindeki notu sesli bir şekilde okudum.

"Ayakkabılar vücut dilini bir tavıra dönüştürür. Sizi hem fiziksel hem duygusal olarak yükseltir."

- Christian Louboutin

Duygusal çıkışlarına uyacak bir çift ayakkabı. Bir dahakine ateş saçan gözlerinle karşıma dikildiğinde ayağında bu ayakkabıları görmek istiyorum. Bu sabahın tekrar yaşanmasını beklemekten zevk duyacağım.

- A. Dinçerli

Yüzümde aptal bir gülümsemeyle notu okuduktan sonra kağıdı bıraktım ve elimi ayakkabıların üzerinde gezdirdim. Parmaklarım sihirli bir şeye dokunuyormuşçasına mayışmıştım. Paketinden çıkarıp ayağıma geçirdiğimdeyse daha önce böyle bir şeyin üzerinde yürümediğimi fark etmiştim. Hey para, sen nelere kadirsin. Teşekkür etmek için telefonu elime aldığımda böyle kuru bir teşekkürle geçirmemeye karar verip o işi yarına sakladım ve canım hediyelerimi yeniden kutusuna koyup ayakkabı dolabıma kaldırdım. Yarın giymeyecektim görgüsüz gibi ama arayı çok da açmak istemiyordum. Ne yazıyordu notta?

"Ateş saçan gözlerinle karşıma dikildiğinde ayağında bu ayakkabıları görmek istiyorum."

İnsan nasıl onun gibi bir adama sinirlenebilirdi ki? En başta yaşadığımız olayı saymazsak eğer beni sinirlendirecek bir şey yapmamıştı. En azından elle tutulur bir şey. Ben sinirleniyordum ama o da benim dengesizliğimdi. Belki kendini birden geri çektiği için, söylediklerinin yalan olduğuna inanmamı ister gibi davrandığı için ya da sadece bana patronluk tasladığı için. Bunlar yüzünden ona kızmaya hakkım olmadığını da biliyordum ama yine de söz geçiremiyordum kendime.

USLANMAZ | Yarı Textingحيث تعيش القصص. اكتشف الآن