87. Bölüm

18.8K 1.4K 163
                                    


Çantasını taktığı kolu hafif havada, bakışları üzerimde ve itici gülümsemesi de hiçbir yaş alma belirtisi göstermeyen suratındaydı. Sanki en son gördüğümden bu yana beş buçuk yıl değil de, en fazla iki yıl geçmiş kadar aynı görünüyordu. Dış görünümünden ziyade hissettirdikleri de öyleydi. Ona olan nefretim dün kadar tazeydi çünkü.

"İstanbul büyük derler bir de," diye konuşmaya başladı. "Seninle beni bile bir araya getiriyorsa o kadar da büyük değil demek ki." Sesinden akan alaycı ton onda alıştığım bir özellikti. Benimle asla normal bir tonda konuştuğunu hatırlamıyordum.

En az onunki kadar itici olduğunu düşündüğüm gülümsemem genişlerken, "İnsanın sevmediği otun burnunun dibinde bitmesi için bir şehrin küçük olmasına gerek yok," diye karşılık verdim. "O ot nasıl olsa gelir, seni bulur."

Cevabıma karşılık kısık tonda bir kahkaha attı. "İlahi İklim, görmeyeli espri yeteneğini geliştirmişsin."

"Hayır, hala aynı açık sözlülüğüm devam ediyor." Zaten karşı karşıya durmak bile canımı sıkıyordu, birazdan bizimkilerin de buraya geleceğini düşünmek iyice gerilmeme neden oluyordu.

"Ah, bir dakika..." derken düşünüyor gibi yaptı. Ne saçmalayacağını merak etmiyordum ama yine de sabırla bekledim. "Yoksa Tuna'yı da bu açık sözlülüğün mü kaçırdı?" 'Açık sözlü,' derken havaya tırnak işareti yapmıştı. Tuna'yı diline dolaması bile elimdeki kahveyi üstüne dökmem için yeterliydi ama onun yerine kahveleri tuttuğum elimi sıkarak sakin kalmayı denedim. Ardından beni daha da sinirlendirerek, "Ne derler bilirsin, yuva yıkanın yuvası olmaz," diye devam etti.

Yüzümdeki sahte gülümseme silinirken nefretim açıkça görülüyordu. Hiçbir şeyin söylediği gibi olmadığını o da biliyordu ancak aradan yıllar geçse bile karaktersizliğini konuşturmasına şaşırmamıştım.

O zamanlar, yani üniversiteye başladığım sene Tuna ve Özlem'in ilişkisi hala devam ediyordu ancak bu en fazla iki hafta daha sürmüştü. Bir yılı geçen ilişkilerini, benim geldiğim Eylül ayında bitirmişlerdi. Aralarında bir sorun yoktu. Ayrılma nedenleri sorunlarının olması da değildi zaten. Sorunları olmadığı gibi öyle yükselen duyguları da yoktu birbirlerine karşı. Sıradan, birlikte iyi vakit geçiren, eğlenen ama aşık olmayan normal bir çiftti. Kimse onların ayrıldığını duyunca üzülmemiş ya da abartı bir tepki vermemişti. Evet, haber değeri taşıyordu ancak birkaç güne başka bir konu konuşulmaya başlanıyordu nasılsa. Biten ve sonra başlayan yeni ilişkilere de herkes alışkındı. Kendi arkadaşlarımdan bile ilişkilerini takip edemediğim insanlar oluyordu.

Herkes gibi ben de o yakışıklı, mavi gözlü, serseri çocuğun sevgilisinden ayrıldığını duymuştum. Liseden sonra ayak uydurmaya çalıştığım üniversite ortamında öncelikli hedefim okula alışmaktı. Bunu henüz tam olarak başaramadığım günlerde bir ilişkiyse, düşündüğüm en son şey bile değildi. O yüzden karşılaştığımız yerlerde dikkatimi çeken bu çocuk benim için beğendiğim herhangi birinden öteye geçmezdi. Ancak aradan geçen günlerde okula giderek alışmış, arkadaş da edinmeye başlamıştım. O stresli alışma evresini atlatıp biraz rahata kavuşunca hiç kimseye vermediğim şansı bu mavi gözlü çocuğa verdim.

Onların ayrılmasından birkaç hafta sonra bizim birlikte olmamızı Özlem yanlış yorumlamış, tüm okula da kendi yorumladığı gibi yansıtmıştı. Herkesi bana karşı doldurduğu yetmiyormuş gibi gördüğü yerde de hakaret etmekten geri kalmıyordu. Neymiş de onların arasına ben girmişim, Tuna'nın aklını çelmişim, okula geldiğim gibi kancayı takmışım... Böyle bir sürü ithamla karşı karşıya kalmıştım. Hatta bu anlaşılmasın diye birkaç hafta herkesten gizlemişiz de sonra kendimizi açık etmişiz. Söylediği her şey dün gibi aklımdaydı. Hayatımda önemsemediğim insanlar bir kenara, nefret ettiğim çok ama çok az insan vardı ve Özlem onların başında geliyordu. Bu nefretimde de haksız sayılmazdım.

USLANMAZ | Yarı TextingWhere stories live. Discover now