Bölüm Otuz Dört : Bilinmezlik

2.6K 258 107
                                    

Merhabaa gececi yazarınız online

Ficin kapağı değişti gördüğünüz üzere sizce finale kadar böyle mi kalsın yoksa eskisine geri mi döneyim siz seçin lütfen çok kararsızım :/

Bölüme güzel yorumlarınızı ve teorilerinizi bekliyorum bakalım doğru tahmin yapan olacak mı 🙄

İyi okumalar ♡

××××××××××

"Yaşadıkların hayal değil."

Fazlasıyla tanıdık o garip aksanlı sesin sahibi karşısındaki yere çökmüş, bedeni buzullardaymışcasına titreyen çocuğa baktı.

"Onlar tamamen gerçekti. Her biri senin kendi ellerinle, kendi iradenle yaptığın gerçekler."

Ayakta duran konuştuktan sonra sarı uzun saçlarını geriye attı ve kollarını göğsünde kavuşturdu.

"Hayır... Ben... Benim suçum yoktu..."

Yerde duran beden zorlukla çıkarmıştı kelimelerini ağzından. Boğazı acıyordu ve öylesine yorgundu ki dudaklarını zorlukla aralayabiliyordu. Konuşabildikten sonra nefesi kesilmiş, ciğerleri bir damla oksijen için yanıp tutuşmaya başlamıştı.

"Hayır, Ruh'um." dedi ayaktaki beden kafasını iki yana sallayıp. "Gerçeklerden kaçamayacağını öğrenmiş olmalıydın. Ne yazık ki bütün bunların tek sorumlusu sensin. Daha önce yaşananların da."

"Hayır..." dedi yeşil saçlı çocuk yere iyice kapanarak. Tek söyleyebildiği buydu. Karşısında dikilen çocuğa bütün bunların aynı zamanda onun da suçu olduğunu haykırmak; az önce o evde yaşananları bir bir hatırlatmak istiyordu.

Ama yapamadı.

"Bak, Ruh'um... Etrafa bir bak." dedi sarı saçlı olan parmağını kaldırıp etrafı göstererek.

"Bunların hepsi senin yüzünden meydana geldi. Ruhu koruyamadığın, zayıf olduğun için. Şimdi beni suçlayamazsın."

Yeşil saçlı çocuk başını kaldırmadığında  çenesine doğru uzanan elle sürüklenerek geriye doğru hareket etti.

"Kaçma, Ruh'um. Sakın kaçma..."

Yeşil saçlı olan, diğeri eliyle çenesini sertçe tuttuğunda başını zorlukla kaldırarak etrafına baktı.

Boyundan metrelerce yüksek alevlerin esir aldığı, ruhunun sahiplerinden olan yüzlerce ağaca, çimenler boyunca uzanan ve artık sadece külden ibaret olan çiçeklere, yıkılmış binalara...

Yıllarını geçirdiği evine.

Bir bilinmezliğin ortasında olan; henüz çok küçükken kendini içinde bulduğu ve artık hiçlikten ibaret olan yere.

Okulları, kaldıkları yatakhane ve Sunghoon ahjussilerinin evi dahi yıkık dökük, perişan bir halde alevlerle boğuşuyordu.

Az önce o evdelerdi. Nikolai gece ansızın onu ve birçok kişiyi uyandırdıktan sonra oraya gitmişlerdi.

Baekhyun, Nikolai uykuda olan Sunghoon'un kalbine bıçağını saplarken, onu orada ölüme terk edip giderlerken hiçbir şey yapamamıştı. Yıllarca yaşamasını sağlayan adamı koruyamamıştı. Alevlerin içine girme pahasına bile olsa onu oradan kurtarabilirdi.

Belki de karşısındaki haklıydı.

Az önce yaşadığı korkunç görüntü aklına her geldiğinde titriyordu. Adamın çaresiz yüzü, hayatı boyunca hafızasından silinmeyecekti.

Sylvan's Soul • ChanbaekWhere stories live. Discover now