Giriş

5.1K 202 19
                                    

Arzova Kralı omuzları çökmüş bir vaziyette penceresinden yanan şehri izliyordu. Kalenin içine akın akın yaralı askerler getiriliyordu. Bunlardan birisi de kendi oğluydu.

Yorgun bir tavırla arkasındaki masada oturan konsil başkanına döndü. Konsil başkanı altmışlarında, kır saçlarının tepesi açılmış yine de yaşına göre dinç gözüken bir adamdı. Uzun hırkasının etekleri yerlere dek uzanıyordu. Küçük, boncuk gözleri bir tilki gibi kralı izliyor, kemerli burnu havadaki kan ve barut kokusunu kokluyordu.

"Durumu nasıl?" diye sordu kral alçak sesle.

"Ağır yaralanmış ama yaşayacak majesteleri." Konsil başkanı bir süre sustu. Kral, bu suskunluğun ardından gelecek şeyleri biliyordu. Yine de adama engel olmadı. Sabırla konuşmasını bekledi. "Ama biz daha fazla dayanamayız kralım. Düşman hiç bu kadar yakınımızda olmamıştı. Bir şeyler yapmazsak Arzova Krallığı, Karya Krallığı topraklarına karışacak."

"Ne yapmamı istiyorsun Vincent?"

"Burgonya Dükü ile anlaşma yapalım. Eğer onu kendi tarafımıza çekersek, o zaman savaşın seyri değişir ve kazanan biz oluruz."

Kral yarı sinirli masasına oturdu. Konsil başkanı son zamanlarda bu konuda çok ısrarcı olmaya başlamıştı. Burgonya Dükü Zayden, iki krallıktan da zengindi çünkü altın ve gümüş madenlerine sahipti. Karya Krallığı ile ittifak halindelerdi. Başkan haklıydı. Eğer Burgonya Dükü'nü kendi taraflarına çekerlerse savaş lehlerine işleyecekti. Fakat bu bağ kızı Prenses Amara ile Dük Zayden'in evlenmesiyle sağlanabilirdi. Kralın ödemeye dayanamadığı bedel buydu işte.

"Kralım, prenses zaten siyasi bir evlilik yapmak zorunda. İster Burgonya Dükü olsun ister başkası. Halkımız için bu ittifak olmalı."

Kralın çaresiz bakışları pencereye kaydı yeniden. Yüzyıldır devam eden savaşlar nedeniyle halkından binlerce insan ölmüştü. Bu son savaşlarla artık iyice yıpranmışlardı. Neredeyse veliahtını, oğlunu dahi kaybedecekti. Başkan haklıydı. Bir şeyler yapmazsa Arzova tarihe karışacaktı. Ağır ağır başını salladı. "Pekala." dedi üzgün bir sesle. "Düke bir elçi gönderin. Kızımla ben konuşacağım."

🍁

Babası, Amara'yı yaralıların başında bulmuştu. Üzerine giydiği beyaz kıyafetiyle bir prensesten ziyade hemşire gibiydi. Bir süre kızını izledi. Öyle güzel ve naifti ki ona hep vakitsizce giden karısını hatırlatıyordu. İnce, kuğu gibi bir kızdı Amara. Adının anlamına yaraşır sonsuz bir güzelliği vardı. Zambak beyazı teni, kıvrık, uzun kirpiklere çevrili büyük kahverengi gözleri, uzun, gece karası saçları vardı. Kızının güzelliği, kibarlığı, asaleti dillere destandı. Onun yanından ayrılacak olmasına nasıl dayanacaktı bilmiyordu.

Amara'nın ceylan gözleri babasını bulduğunda bir an duraksasa da hızla diğer insanlarla birlikte saygıyla eğildi. Ardından işini başka bir görevliye devredip yanına gitti. "İyi misiniz baba?"

"İyiyim kızım." Kral bir süre sustu. "Ne kadar iyi olabilirsem artık. Kardeşin Rowan nasıl?"

"Şükürler olsun ki yaşıyor."

"Seninle konuşmam gereken bir konu var kızım."

"Elbette majesteleri. Daha sakin bir yere geçelim isterseniz."

Amara, babasının uzattığı koluna koydu buz gibi elini. Babasının yüzündeki karanlık ifadeden iyi şeyler duymayacağını tahmin edebiliyordu. Onun çocukluğundan, hatta babasının, dedesinin çocukluğundan beridir süren bu savaşlar babasını, krallığı ve halkı çok yıpratmıştı. Bakışları dalgınlaştı. Kendisi de çok yıpranmıştı. Savaşa gidip askerleriyle beraber omuz omuza çarpışmak isterdi halkı için ama onun tek yapabildiği gelen yaralıları tedavi etmekti. Çocukluğundan beridir saray hekiminin yanında çalışıyordu. Tam donanımlı bir hemşire olmuştu artık. Yaraları dikmeyi bile biliyordu.

Kral söze başladığında düşüncelerinden sıyrıldı. Babasının ağzından çıkan her kelimeyle kalbi bir mengenenin arasındaymış gibi sıkışıyordu. Babası konuyu çok uzatmadı. Burgonya Dükü ile evlenmesi gerektiğini söylediğinde neredeyse bayılacaktı. İradesinin tüm gücüyle ayakta durmayı başardı. Kral, kızının solan yüzüne bakamıyordu.

"Halkımız için." diye bitirdi en sonunda cümlesini, gözleri yerdeydi. Kızının gözlerine bakmaya cesareti yoktu.

Amara nefes alamıyordu. Bir gün evleneceğini ve bunun siyasi bir evlilik olacağını biliyordu ama. Ay Tanrıçası aşkına diye haykırdı içinden. Burgonya Dükü mü? O adam zalimliği ile nam salmıştı. Babası bunu ondan nasıl isterdi?

"Başka yolu yok mu majesteleri? Burgonya Dükü... çok..." devam edemedi. Boğazına bir düğüm takılmıştı.

"Hayır, hayır. Senin güvenliğin için bana güvence verecek. Korkma."

Ne kadar güvenilir?

"Senden bunu isterken yüreğim kan ağlıyor Amara. Güzel kızım, bu son çaremiz. Düşündüm, çok düşündüm. Tek yol Burgonya Dükü'nü bu ittifaktan çekmek. Krallığın geleceği için. Halkımız için."

Genç kız başını hiç kaldırmadı. Gözlerinden sicim gibi yaşlar süzülüyordu. "Peki babacığım." dedi uysal bir sesle. "Halkımız için."

Arzovalı AmaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin