48

1.6K 158 25
                                    

Eren'nin ağzından

Zaman gerçekten her şeyin ilacı mıydı? Yada inandığımız bir yalan mıydı bu? Nasıl olur da onu hiç unutamamıştım? Kafamda dönüp dolanan sorular bunlardı.

Onu gördüğüm zaman çocukluğuma dönmüş gibi hissetmiştim. Değişen tek şey gözlükleriydi. Saçları hâlâ özenle iki yandan örülmüş ve bakışları hâlâ masumdu. Benim aksime pek fazla boy atmamıştı. Yüzünde değişen tek şey ise dahada güzelleşmesiydi.

Geçmişime uzanmıştı parmaklarım. Sanki dokunsam tekrar o küçük çocuk olacaktım. Zaman ne kadar geçerse geçsin gözlerimde hâlâ yıllar önceki o anılar vardı. Hissetiğim duyguları nerdeyse hiç anlatmazdım. Çok utangaç bir çocuktum. Zorbalığa uğradığımda bile susardım. Çoğu zaman bir köşede ağlardım. Her şeyin sona erdiği bir gün vardı... Ah o gün... Gözlerimi kapattım ve geriye kalan anılarla hayal kurdum.

- Sadece bu mu! Bu kadar mı?!

Titriyordum, dudağım patlamıştı. Gözyaşlarım ve kan birbirine karışmıştı. Korkuyordum. Yanağıma doğru havalanan eli görünce korkuyla gözlerimi kapatmıştım. Beklediğim darbe gelmeyince gözlerimi açtım.

- Ah! Buda ne? Kim yaptı bunu!

- Orda biri var! Gidelim!

Gelen taş biraz ıskalasa da hedefini tuturmuştu. Uzaklaştıklarını görünce ben de şaşkınlıkla etrafa baktım. Bana doğru gelen uzun boylu birini fark edince sadece bakmakla yetindim.

Sonra bu bedenin arkasından uzanan küçük yüzü görünce şaşkınca birbirimize baktık.

- Isabella kim bu küçük adam? Dudağına ne oldu düştün mü?

- Hayır baba onu rahatsız eden iki çocuk vardı!

- Tatlım neden daha önce haber vermedin?

- Onlara taş atım.

Cümlesini bittirince başını önüne eğmişti.

- Bunu bir daha yapma tatlım.

Bana doğru atığı adımlar korkuyla ona bakmama sebep olmuştu. Ve o günden sonra her şey değişmişti. Nerdeyse her gün oyun oynuyorduk. Ailelerimiz kaynaşmıştı. Annemin ona karşı artan sevgisinin temelinde annesini kaybetmesi vardı.

Çoğu zaman benden daha çok onunla ilgileniyordu. Bunu ne kadar kıskansamda varlığı beni mutlu etmeye yetiyordu. Günler hızla geçti ve o gün geldi. Kısa bir süreliğine Fıransaya gitmişlerdi. Eğer bir daha dönmeyeceklerini bilseydim bekler miydim? Bu soru çoğu zaman kendime sorduğum, benliğimi sorguladığım bir soruydu. Aynı zamanda Ecmel ve Asel'in de ailesi taşınınca tekrar bir araya gelmiştik. Aramızdaki bağ hiç değişmemişti. Onlar beni hiç bir zaman yanlız bırakmamıştı. Fakat onun yokluğu her zaman beliydi. Ecmel ve Asel'in aksine onu kardeş olarak görmemiştim. Bunu o gidince anlamıştım.

Aradan yıllar geçiyor ve büyüyordum. Tuhaf olan şu ki onu unutmuyordum. Beynimdeki silik anılar her zaman varlığını koruyordu. Zamanla alışmıştım. Bunlar benim için güzel anılar olmuş ve anlam kazanmıştı. Ta ki onu tekrar görene kadar.

Bittiğini sandığım her şey hâlâ orda duruyordu. İçten içe onu beklemiştim sanki. Kendi kalbimle bir savaş veriyordum sanki..

Onu tanımam için sadece yüzüne bakmam yetmişti. Çok kısa bir sürede kendimi onun adını söylerken bulmuştum. Ve onun kayıtsız bakışları yüzümü inceledikten sonra şaşkınca parlamıştı..

O da beni unutamamıştı yani? Gerçekten tanımıştı. Karşımda duran o küçük kız çocuğu sanki hiç değişmemişti.

Ne kadar çabalasam da onu gördüğüm günden beridir bir saniye bile aklımdan çıkmıyordu. Gözlerimi yumduğumda bile gözümün önüne geliyordu.

Teknoloji bu kadar gelişmişken ve ben onu yıllar sonra bulmuşken bir saniyenin bile garantisi olmayan bu dünyada neyi bekliyordum?

05** *** ****
Isabella





Tencere Tava|✓Donde viven las historias. Descúbrelo ahora