26

2.2K 229 86
                                    

Konuşmasındaki farklı aksan onun Türk olmadığını o kadar bariz bir şekilde ortaya koyuyordu ki. Yüzünün kemikli yapısı ona farklı bir hava katıyordu.

- Evet benim.

- Ben gönderdi Eymen-  ah je ne peux pas parler ( konuşamıyorum..)

- Quel est le problème?( Sorun ne?)

- Connaissez-vous le français? (Sen Fransızca biliyor musun?)

- Oui( Evet).

- Je suis le nouveau cuisinier. J'ai eu un problème où je suis resté alors Eymen m'a demandé de rester chez lui. J'ai attendu car tu avais la clé.

(Ben yeni aşçıyım.Kaldığım yerde bir sorun yaşadım, bu yüzden Eymen onunla kalmamı istedi.Bekledim çünkü anahtar sende vardı.)

- Türkçe anlıyor musun?

- Evet konuşabiliyorum ve anlıyorum ama sizin kadar hızlı değilim biraz da telaffuz da yanlış var.

- Sorun değil bu bile büyük bir başarı bence. Gel hadi.

Asel izin isteyip eve doğru yola koyulunca o da  sırt çantasını yerden alıp benim peşimden ilerledi.

Fransa'ya, fransızcaya,fransızlara, fransız ekmeğinie ve daha nicesne hayranlık duyardım.  En çok sevdiğim şeylerdi bunlar.

Henüz on beş yaşındayken almaya başladığım fransızca eğitimi beni büyülemiş ve beni adeta içine çekmişti. O günden sonra daha çok fransa'yı araştırmış daha çok bu konular üzerinde durmuştum.

Arkamı dönüp bir sürü soru sormamak için kendimi zor tutuyordum. Acaba onun ailesi nerede oturuyordu? Nerede büyümüştü?Hangi okullarda eğitim görmüştü? İsmi neydi? İsminin anlamı neydi ?Neden aşçı olmak istemişti? Fransız  yemekleri yapmak için eğitim almış mıydı? Ve daha uzayıp giden bir sürü şey, bu o kadar uzun bir listeydi ki  onu  korkutmaktan korkuyordum.

Evin önüne gelince anahtarı çantamdan çıkarttım ve kapıyı açtım.

- Hoş geldin.

Yüzündeki tebessüm küçük çocukları andırıyordu. Ne  kadar utangaç olduğunu buradan anlayabiliyordum.

- Hoş buldum.

Bunu yere bakarak söylemişti. bakışların yerden aldı dudaklarını yaladı ve elini uzatı.

- Ben Charles.

Eline öylece baka kaldım,bir süre sonra konuşmak aklıma geldi.

- Ben de Ecmel memnun oldum.

Elini indirmek zorunda kaldı.

- Ecmeğl.

Kendimi gülümsemekten alıkoyamamıştım çünkü tıpkı Madam gibi söylemişti. Güldüğümü görünce o da tebessüm etmişti.

- Anahtar sende kalsın. Ben yarın tekrar uğrarım çiçekler için, iyi geceler.

- Tu ris si belle.(Çok güzel gülüyorsun)

Söylediklerini ne kadar kısık sesle söylemiş olursa olsun bunları duymuştum ve şaşırdım. Verebileceğim tepkiyi düşünürken daha çok şaşırıyordum en sonunda duymamazlıktan geldim ve yürümeye devam ettim.

Kafam iyice karman çorman olmuştu. Neden böyle bir şey demişti ki? Acaba bu ona göre sıradan ve normal bir şey miydi ya da gerçekten yanlış mı anlamalıydım? Ya da başka bir şey mi anlamalıydım? Kafam yine iyice karışmıştı...

- Ecmel?

Onun sesini duyunca arkamı dönmüştüm.

- Çok güzel gülüyorsun.

Kalp atışlarımın hızlandığını duyabiliyordum. Ne diyebileceğimi hiçbir şekilde bilmiyordum kalbimin korku ile de dolduğunu hatta dolup taştığını söyleyebilirdim, bir o kadar da cesur olup dik durmam gerektiğini biliyordum.

- Teşekkür ederim.

Daha fazla konuşmasına fırsat vermemek adına hızlıca oradan ayrıldım ve eve doğru süratli yürüdüm. Kapıyı kapatınca sırtımı kapıya dayadım ve derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum, büyük bir badire atlatmışçasına yorgun düşmüştü yüreğim ve ruhum.

Belki de ben abartıyor ve fazla tepki veriyordum. Feracemi çıkarırken cebinden telefonumu almayı ihmal etmemiştim Tam o sırada telefonum titremişti.

Hickimse99: Gerçekten güzel gülüyorsun. ( 19.09)

________________________

Selam, gün içinde çok fazla işim olduğu için pek müsait olamıyorum ve yazamıyorum fakat elimden geldiğince yazıp bir araya getirip yayınlamaya çalışıyorum umarım bölümü beğenir güzel yorumlarınızı yaparsınız hepinizi çok seviyorum hayırlı geceler.🌸



Tencere Tava|✓Where stories live. Discover now