54 -Final-

2.3K 142 45
                                    

Güneş usulca yükseliyor ve etrafı aydınlatmaya başlıyordu. Paris sokakları sonunda insanlara kavuşmuş ve hareketlilik kazanmıştı. Pastaneler erkenden açılmıştı fakat müşteriler yeni yeni yol alıyordu. Kendi hayatını düşündü Eren. O da kendi hayatına yeni yeni yol alıyormuş gibi hissediyordu.

Hayatı hiç beklenmedik değişikliklere uğramış ve kendini bu noktada bulmuştu.

Pencerenin önünde bir süre daha oyalandıktan sonra oturmuştu.
Elindeki kahve bardağından büyükçe bir yudum aldı ve arkasına yaslandı. Kayıtsız bakışlarla önündeki manzarayı izlemeye koyuldu. Kafasındaki düşüncelerden kurtulmayı bir türlü beceremiyordu. özellikle son günlerde artan baş ağrıları ve uykusuzluk problemleri onu iyice geriyordu.

Yine de hayatının hiçbir döneminde bu kadar huzurlu ve mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Onu rahatsız eden tek şey ise içten içe kafasını kemiren korkularıydı bu korkuların başında ise Isabella geliyordu.

Onu hiç beklenmedik bir şekilde bulmuştu ve aklına asla gelemeyeceği bir şekilde onunla evlenmişti. Hayat çok garipti ve dünya gerçekten çok küçüktü. Buna asla inanacak biri değildi fakat yaşadıklarından sonra pek çok şeye İnanır olmuştu. Aylar öncesinden ona evlenip bir anda bir ev sahibi ve çocuk sahibi olacağını söyleselerdi buna katiyen inanmazdı.

İnanmaktan öte bunu yapacağına, bunu yapabileceğini asla inanmazdı. Her konuda kendisine güvenmekte zorlanırdı. Çünkü bir şeyi tam olarak ve mükemmel bir şekilde yapmak için can atardı. En çok bu huyundan yakınırdı. Bu mükemmelliyetçi bakış açısı ve bunların tümü onu zorlasada hayatına bir şeyler almakta zorlanan biri iken bir anda bu kadar şey yaşadığınıa inanamıyordu. Tıpkı bir roman sayfası gibiydi. Her şey bir anda değişebilir ve bir cümle her şeyi tam tersine döndürebilirdi.

Onun kafasını meşgul eden ve zihnini yoran asıl sorun Isabella'nın bir gün boşanmak istemeseydi.

Evliliklerinin üzerinden epey zaman geçmişti. Neredeyse dört ay olmuştu. Evlendikleri günden bu yana her şey oldukça güzel bir şekilde ilerlemişti. İlk zamanlarında her ne kadar alışmak için zorlansada kısa süre içinde ikisi de birbirine uyum sağlamış birbirlerinden utanmayı bırakmışlardı.

Başını iki yana salladı kafasındaki düşüncelerden kurtulmak istercesine. Bu korku ile daha fazla yaşayamayacağını biliyordu fakat ona olan sevgisini ona açıklamaya henüz hazır değildi.

Bunun yalnızca bir bahane olduğunu elbette kendisi de biliyordu. Kendini kandıramazdı netice. Asıl korkusu Isabella'nın onun sevgisine olan tepkisiydi. Sevgisine karşılık bulamamaktan çok korkuyordu ve bunu kendisine itiraf etmekten bile utanıyordu.

Baktığı gözlere bir başkasının bakma ihtimalinden delice korkuyordu... Uzun bir zamandır bu fikir ile dolup taşıyordu aklı. İçine su serpen şey ise birlikte geçirdikleri zaman zarfında onun bir başkasını sevmediğine emin olmuştu.

Hıçkırık seslerini duyduğunda hızla bebeğin olduğu odaya ilerledi. Kucağınıa aldığı küçük bedeni sakinleştirmeye çalıştı. Kocaman yanakları ve parlayan gözleriyle ona bakan bebeğe bakmayı sürdürdü. O an fark ettiki en büyük korkusu Isabella'dan karşılık bulmak değildi.

Benliğini saran en büyük korku kısa sürede bu kadar yakınlaştığı ve sahiplendiği bu küçük bedeni,en çok düşlediği bu hayatı kaybetmekti.

Onu kucağına ilk aldığı zamanı anımsadı:ağlayan bebeğe şaşkınca bakıyordu ve ne yapacağını kestiremiyordu. Konuşmayı denemişti fakat anlaştıklarını pek söylenemezdi. Daha çok ağlayan bir bebek onu daha çok strese sokuyordu.

Tencere Tava|✓Where stories live. Discover now