Ruhsuz 11

414 36 7
                                    

Genç kız göğsüne kadar gelen demir parmaklıkların önünde durdu. Önceden daha yüksekti bu kapı. Üstünden atlamanın neredeyse imkansız olduğu kadar yüksekti. Hele de bir çocuk için.

Melis neden buraya geldiğini bilmiyordu. En son diğerlerinin yanından ayrılmış ve sahile gitmeye kadar vermişti. Ama bir anda kendini burada bulmuştu. Titreyen elleriyle demir kapıyı ittirdi.

"O küçük kız değilim artık." Diye kendi kendine söylenirken bile titriyordu sesi. Çocukluğunun kabusuydu bu yetimhane. Sadece acı ve gözyaşı vardı.

Bahçeye adım atarken başını dikleştirdi. Hayır artık oradan kaçan o zayıf güçsüz çaresiz kız değildi. Büyümüştü. Artık kimse onu tokatlayamaz tekme atamazdı. Kimse onu istemediği bir şeye zorlayamazdı. Hapis değildi burada. İstediği zaman çıkıp gidebilirdi.

Binanın girişine doğru ilerlerken dikkatini ilk çeken şey duvarlar oldu. Gri beton duvarlar boyanmıştı. Gök mavisi kolonlar ve şeker pembesi duvarlarında yer alan çizgi karakterle masal diyarından fırlamış gibiydi. Melis bu karakterlerin ne olduğunu bile bilmiyordu. Hiç çizgi film izlememişti ki. Hiç oyuncağı olmamıştı, hiç şeker yememişti. Sadece bayram günlerinde orayı ziyaret eden bazı takım elbiseli adamlar onlara şeker verirdi. Melis şekerlerini hep Pelin'e verirdi. Bağış olarak gönderilen oyuncaklar asla ellerine geçmemişti.

Kimse ona bir şey vermemişti. Melis şimdiye kadar neye sahip olduysa hepsini savaşarak kazanmıştı. Sonra da her şeyini kaybetmişti.

Genç kız kapıya yaklaştığında sürekli gıcırdayan demir kapı yerine camdan bir kapı koyulduğunu fark ederek kaşlarını çattı. Birileri dekorasyonu değiştirmeyi düşünmüştü anlaşılan.

Melis içeri girdiğinde dikkatini çeken ilk şey duvarlardaki resimler oldu. Farklı çeşitteki boyalarla boyanmış ve farklı şeyleri anlatan, bir çocuk tarafından çizildiği belli olan resimler. Melis kaşlarını çatarak resimleri inceledi. Her resmin sol alt köşesinde imza vardı. Çocuklar yaptıkları resmi duvara asmışlardı. Fakat canavar buna nasıl izin vermişti? Hem de birden fazla vardı bu resimlerden.

Boş olan koridorlar onu şaşırtmamıştı. Genelde etrafta koşturan veya ses çıkaran birini görmek mümkün değildi. Gözüne duvardaki saat takılınca yemek saati olduğunu fark etti. O, yemekhanenin merdivenlerini inerken danışmadaki görevli tuvaletten yeni çıkmış ve o yokken içeri giren genç kızı görmemişti.

Melis yemekhanenin kapısına geldiğinde ellerin nasıl yıkanması gerektiğini anlatan görselli bir afiş gördü. Bunlar onun zamanında yoktu. Suratsız bir şekilde oturmuş sessizce yemek yiyen çocuklar görmeyi bekleyerek kapıyı açtı ve kulağına ulaşan gürültüyle gözleri irice açıldı.

Konuşanlar gülüşenler neşe içinde yemek yiyenler... Gözleri çöp kutularının olduğu yere takıldı. Bir anda tüm sesler yok olmuştu sanki. Karnında o tekmeleri hissediyordu bir kez daha. Orada dayak yiyen o küçük kız çocuğuydu şimdi. İki elini de karnına bastırdı.

"Melis abla!!" Duyduğu sesle kendine gelip ona seslenen kıza baktı. Sarı saçları tepeden at kuyruğu yapılmış kocaman gülümsemesiyle ona bakan biriydi gördüğü. Dudağının kenarındaki küçük beni gördüğünde kaşlarını çattı Melis.

"Gökçe?"

"Evet." Diyen Gökçe koşarak gelip sarıldı Melis'e. Melis hatırlıyordu bu kızı. Hastalıklı zayıf bir bedeni vardı minik Gökçe'nin. Aldığı cezalarda birçok kez Pelin ve o yardımcı olmuşlardı. Her gece gördüğü kabuslarla çığlık atarak canavarı rahatsız etmesi ceza almasının birinci nedeniydi. Bazen Pelin ve Melis canavardan önce uyanıp onu sakinleştirmeye çalışırlardı. Birçok kez başında nöbet tuttukları da olmuştu.

RUHSUZ (Yeniden)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora