Ruhsuz 2

753 55 32
                                    

Saatlerdir bir bankta hareketsiz oturmaktan her yeri tutulsa da kalkıp gezinmek yerine bacaklarını esnetmekle yetindi genç kız. Güneş doğalı saatler olmuştu. Genç kız güneşin doğuşu gibi muhteşem bir olaya şahit olsa da bunu zerre kadar umursamamıştı. Dünyanın Güneşi istediği kadar doğabilirdi, onun güneşi doğmuyordu bir türlü. Onun güneşi yoktu. Karanlık dünyasının tek ışığı olan ateşböceği de alevlerin arasında yok olmuştu.

Derin bir nefes alıp hızla verdi. Saatin kaç olduğu hakkında bir fikri yoktu. Günlerden ne olduğunu bilmiyordu. Kendisinin kim olduğunu bile bilmiyordu. Aklında sadece Pelin vardı.

Boş gözlerle denizi izlemeye devam etti. Çok geçmeden yanına birisi oturdu. Genç kız ona dönüp bakmadı bile. Yanına oturan ve üstündeki okul formasından lisede olduğu belli olan genç kız da onu taklit ederek arkasına yaslandı ve birkaç derin nefes aldı. Bir süre sonra üstünde gezinen bakışları fark eden Melis dönüp kıza baktı.

"Yuh!!" Kızın ağzından çıkan bu kelimeyi önemsemedi Melis. Gözlerinin alışılmadık renginin farkındaydı ve gözlerini görenlerin verdiği bu tepkiye alışıktı. Pek memnun olduğu da söylenemezdi ama bu konuda yapabileceği tek şey başına geçirdiği şapkayı gözlerine kadar indirmekti. Gözlerini gizlemenin tek yolu.

Melis, kızın önce kahverengi gözlerine sonra kahverengi saçlarına baktı. Gözleri Pelin'inkinden daha koyu olsa da saçları onunki gibiydi. Topuz halindeki saçlara daha fazla bakmadan önüne döndü. Pelin saçlarını daima açık bırakırdı.

"Sen de kaybedensin değil mi?" Kızın ona seslendiğini duysa da cevap vermedi. Üstündeki formadan liseli olduğu belliydi ve ayağındaki spor ayakkabılar oldukça pahalı duruyordu. B tipleri bilirdi. Şımarık olurlar ve en ufak bir şeyde depresyona girerlerdi. Hiç yaşam savaşı vermemiş insanların onu anlaması olanaksızdı. Fazla önyargılı davrandığının farkındaydı ama umursamıyordu. Ayrıca çok büyük ihtimalle sevgilisinden ayrılmış olan bir ergenin derdine derman olabileceğini de sanmıyordu. Hoş, bunu yapmak da istemiyordu zaten. Kız ise onun dinlediğini düşünmüş olacak ki devam etti konuşmaya.

"Gözlerindeki o bakış bir zamanlar bende de vardı. Ailemi kaybettiğimde..." Melis duyduğu şeyle kızın konuşmasına dikkat kesildi. Ailesini mi kaybetmişti?

"Dinlemiyorsun bile beni." Dedi kız iç çekerek. "Bu da İstanbullu olmanın bir diğer özelliği mi? Umursamamak?" Melis cevap vermedi. Eğer aile gibi bir kavrama sahipse ve bundan mahrum olduysa umursamamanın ne demek olduğunu bilmesi gerekirdi. İçindeki yangının büyüklüğünden dışarıdaki közleri görmüyordu. Umursamamak buydu işte.

"Mükemmel bir hayatım vardı" diye devam etti genç kız. "1 yıl öncesine kadar" gözlerini denize dikmişti şimdi. Karşısındakinin onu dinlemediğini düşünmesine rağmen anlatmaya devam ediyordu. Kim bilir, belki de kendisiyle dertleşiyordu. Oysa Melis yapacak daha iyi bir işi olmadığı için şimdilik onu dinliyordu.

"Önce anne babam öldürüldü, sonra aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını öğrendim. Ölümle burun buruna gelsem de hala nefes alıyorum. Yaşamıyorum ama ölmedim de." Kızın sesi titremeye başlamıştı, ağlıyordu. Melis'in de yüreğini kavuran yangın büyümeye başlamıştı sanki. Kızın her sözü körüklemişti alevleri. İçinden tekrarladı son cümleyi. Yaşamıyorum ama ölmedim de...

"Kaçtım buraya, kalabalığın içinde kayboldum. Herkesten uzaklaştım, bütün sevdiklerimden..." Melis kıza kaçamak bir bakış attığında kızım denize doğru konuştuğunu fark etti. Başını iyice ona çevirdiğini bile fark etmemişti gözyaşlarını silen kız. Melis kızın gözlerinde yoğun bir acıyla karşılaştı. Gözyaşları da duyduğu acının bir simgesi olarak arka arkaya boşanıyordu. Ağlayabilmeyi diledi bir an. Bu kız gibi gözyaşları arka arkaya boşansın istedi. Bunun yerine iç çekerek denize döndü ve kızı dinlemeye devam etti.

RUHSUZ (Yeniden)Where stories live. Discover now