Ruhsuz 4

465 42 3
                                    

"Dökme yemeğini görürse çok kızar!" Küçük kız arkadaşının uyarılarına aldırmadı. Yemeğin içinden kocaman bir böcek çıkmıştı ve midesi almıyordu. O yemeği yemek istemiyordu. Ne olursa olsun yiyemezdi.

Etrafa göz gezdirip yerinden kalktı ve çöp kovasına doğru ilerledi. Canavar gelmeden dökebilirse dayaktan kurtulabilirdi. Arkasında bıraktığı minik dostu sessizce dualar ediyordu yakalanmaması için.

Küçük kız tabağını çöp kovasına döktüğü anda yemekhanede topuk sesleri duyuldu. Herkes bu sesin ne anlama geldiğini biliyordu. Küçük kız korkuyla arkasına dönüp kapıya baktığında onu gördü. Canavarı...

Canavar yemeğini döken küçük kızın üstüne yürüdü ve kükredi.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen küçük fare!" Küçük kızın yanağına inen sert tokadın sesi yemekhanede yankılandı. Beyaz yanağında uzun ince parmakların izi çıkmıştı hemen.

"Ben size o yemekler yenecek demedim mi?" Diye kükredi canavar. "Ne cüretle benim söylediklerime karşı gelirsin?" Küçük kızı kollarından yakalayıp sarstığında henüz 8 yaşındaki bir masumun kalbine ilk isyan tohumları serpildi. Nefretle sulanan tohumlar hızla büyüdü ve meyvesini hemen verdi. Küçük kız isyanın ilk meyvesini yiyerek kollarını sıkan Canavar'ın bacağına tekme attı.

Bu şimdiye kadar hiçkimsenin yapmayı bile düşünmediği bir şeydi.

Düşünmemeleri kendi sağlıkları açısından daha iyiydi. Çünkü Canavar bacağına inen tekmeyle deliye döndü ve ellerinin arasındaki minik bedeni yere savurdu. Ayağındaki topuklu ayakkabının sivri ucuyla küçük kızı tekmelemeye başladı.

"Tekme öyle atılmaz böyle atılır" diye söyleniyor, söylendikçe daha çok sinirleniyordu. Küçük kız karnına arka arkaya inen tekmelerle iki büklüm olmuştu. Karnında birleştirdiği ellerine inen tekme parmağını kırmıştı. Dayak hep vardı ama ilk kez bu kadar ağır bir şekilde yiyordu.

Canavar sonunda onu tekmelemeyi bırakarak gittiğinde acıdan uyuşan bedeni bir süre hareketsiz kaldı. Midesi fena halde bulanıyordu.

Olanları ağlayarak izleyen ama korkudan yerinden kıpırdayamayan dostu Canavar'ın gitmesiyle hemen yanına geldi ve küçük kızın başına çöktü. Kolundan tutarak kalkmasına yardım etti ve arkadaşını tuvalete götürdü. Küçük kız midesine arka arkaya aldığı darbelerle kusarken tek dostu hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Küçük kız ilk kez o gün ağlamadı. O günden sonra ağlayamayacağının bilincinde olmadan gözyaşlarını geri gönderdi ve her damla gözyaşı ruhunda bir yara açtı. Bu yaraların ruhunu öldürebileceğini düşünmedi bile küçük kız. O an sadece aklındaki planı düşünüyordu.

"Burdan kaçacağım Pelin." Diye fısıldadı tek dostuna. Mavi gözlerini beklentiyle üzerine dikmişti. Pelin'in de kahverengi gözleri irileşmiş korkuyla bakıyordu arkadaşına.

"Benimle gelir misin?"

Melis yıllar sonra ilk kez gördüğü rüyayla gözlerini açtı. Nefes nefese kalmış ve terlemişti. O anları hatırlamak ona iyi gelmemişti. Geçmiş geçmiyordu acı veriyordu. Ve acı tek gerçekti.

Terden birbirine yapışan kısa saçlarını eliyle dağıttıktan sonra banyoya ilerledi ve yüzünü soğuk suyla yıkadı. O alışverişteyken Furkan ve Salih abi (abi demesi için ısrar etmiş bey lafını kabul etmemişti) bu küçük odayı düzenlemiş ve onun için kalacak bir yer haline getirmişlerdi. Melis bunları anlayamıyordu. İyi insan var mıydı gerçekten? Eğer öyleyse neden şimdiye kadar karşılaşmamıştı?

RUHSUZ (Yeniden)Where stories live. Discover now