Ruhsuz 25

154 16 14
                                    

Melis ıslak saçlarını havluyla karıştırarak kurularken  uzadıklarını fark etti. En son ne zaman kesmişti onları? Pelin'in kestiğini hatırlayınca hızla tekrar karıştırdı uzayan saçlarını. Ön kısmı gözlerine giriyordu neredeyse. Elindeki havluyu banyoya götürdüğünde aynadaki yansımasına baktı. Islak saçları birbirine yapışmış ve diken diken olmuştu. İri gözleri yüzündeki en dikkat çekici olan yerdi. Yine o garip pırıltı vardı gözlerinde. Aynadaki yansımasından rahatsız olarak banyodan çıktı. İnsanların gözlerine tuhaf tuhaf bakmalarını anlayabiliyordu ama nesli tükenmekte olan bir hayvanı inceler gibi incelemeleri sinirini bozuyordu. O an Emre'nin gözleri hakkında hiç yorum yapmadığı geldi aklına. Her gün bu renk bir göz görüyormuşçasına doğal karşılamıştı. Hatta bununla ilgili en ufak bir şey bile söylememişti. Melis onun yanında hissettiği rahatlığı bu tavrına bağladı.

Telefonun ekranından saate baktıktan sonra verilen adrese gitmek için şapkasını başına geçirip evden çıktı.

Annesinin yolladığı adres hakkında en ufak bir fikri yoktu ama çok lüks bir yer olduğuna emindi.

Üzerindeki basit tişört ve pantolonla orada sırıtacağını biliyordu ama umrunda değildi. Eğer Nihal hanım kızıma çok meraklıysa onu olduğu haliyle kabul etmek zorunda kalacaktı.

Sora sora adreste yazan yeri bulmuştu. 2 otobüs değiştirmesi gerekmişti ve 10 dakika geç kalmıştı. Önündeki lüks restorana baktığında içinde uyanan kaçıp gitme dürtüsünü güçlükle bastırdı.En son böyle bir yerin önünden geçtiğinde türlü hakaretlere maruz kalmıştı.

Kapının önünde çok lüks bir araba durdu ve orada dikilen kırmızı üniformalı adam hızla koşup arabanın kapısını açtı. Takım elbiseli bir adam ve mücevherleri Melis'in gözlerini alan bir kadın arabadan inerek içeri girdi.

Derin bir nefes alarak kapıya yaklaştığında  biraz önce araba kapısını açan adam onu durdurdu.

"Afedersiniz? Randevunuz var mıydı?"

"Şey.. evet." Dedi Melis. "Nihal..." Annesinin soyadı neydi? Bunu bile bilmiyordu.

"Nihal?" Diye sorarcasına tekrarladı adam.

"Nihal hanım işte." Dedi Melis.

"Eğer açsan sana yiyecek bir şeyler ayarlayabilirim." Dedi adam. "Ama seni içeri alamam." Neyse ki buradaki adam, onu dilenci yerine koysa bile, iyi niyetliydi. Eğer farklı bir yaklaşım sergilemeye kalksaydı Melis olay çıkarır, ardından da ne Emre'yi ne de Nihal Hanım'ı umursamadan basıp giderdi.

"Ben dilenci değilim. İçeride beni şey bekliyor."

"Ney?" Menteşeleri paslandığı için güçlükle açılıp kapanan bir kapı gibi zorlanarak söyledi o kelimeyi.

"Annem."

"Yanlış anlama ama buraya pek uygun durmuyorsun. Seni içeri alırsam ve olay çıkarırsan benim başım yanar. Lütfen uzaklaş buradan." Melis  öfkeyle oflarken telefonu çaldı. Ekrandaki numaraya kaşlarını çatarak baktıktan sonra açtı telefonu.

"Alo?"

"Melis? Nerede kaldın? Annen merak ediyor, aramamı istedi." Emre'nin sesini duyduğunda oflamamak için kendini tuttu.

"Soyadı neydi onun?" Diye sordu.

"Kimin? Neler oluyor? Bir sorun mu var?"

"Senin lüks arabana ihtiyacım var. Bir de gelirken karşındaki kadından birkaç mücevher çal. Normal halim dilenciye benzediği için almıyorlar. Kapıda kaldım."

Önce Emre'nin kısık sesli gülüşünü duydu. Ardından "Geliyorum." Diyişini. Kapanan telefonu cebine attı ve şapkasını çıkararak ıslak saçlarını bir kez daha karıştırdı. Gecenin serin havası ıslak saçlarıyla birleşince üşütmüştü onu. En kısa zamanda bir ceket almalıydı.

RUHSUZ (Yeniden)Where stories live. Discover now