Ruhsuz 14

306 30 12
                                    

"Evet. Seni dinliyorum." Dedi Melis karşısında oturan kadının koyu renkli gözlerine bakarak. Kadın dolu dolu olmuş gözlerinde büyük bir mutlulukla baktı Melis'e.

"Kızım, yavrum." Diyerek masanın üzerinde duran ellerine uzandı. "Beni çok mutlu ettin güzel kızım."  Melis ellerini geri çekip kollarını göğsünde bağladı ve arkasına yaslandı.

"Bu kısımları hızlı geçip beni neden aradığına gelelim mi?" Dedi ruhsuz bir sesle.

"Özür dilerim kızım." Diye söze başlamıştı ki Melis sözünü kesti.

"Öncelikle bana kızım demeyi kesin. Ve özür faslını da geçelim. Fazla vaktim yok." Aslında kafede sadece iki masa doluydu ve o masalardan birinde de malum tayfa oturuyordu. Melis onlara her baktığında başlarını çevirseler de bütün dikkatleri buradaydı. Furkan Mert ve İlay tam görüş alanındaydılar ve İlker'le Burcu'nun arkası dönüktü. İkide bir onu kontrol etmeleri sinir bozucu olsa da çok fazla umursamıyordu Melis. Bakışlarını o masadan ayırıp karşısında oturan kadına çevirdi. Annesine.

"Ben kızımı geri kazanmak için buradayım Melis." Dedi Nihal. "Sen doğduğunda bana öldüğünü söylediler."

"Nasıl?" Diye sordu Melis kuşkuyla.

"Ölü doğduğunu söylediler. Baban böyle istemiş."

"Babam mı?" Diye kendi kendine mırıldandı Melis. Harika, bir de baba derdi vardı tabii ki. Kesinlikle ikisini de istemiyordu.

"Biz boşanacaktık. Ama velayet davası yüzünden senin öldüğünü söylemiş bana. Seni bir yurda vermişler. Baban boşandıktan sonra gidip seni tekrar evlat edinmiş ama 1 sene geçmeden kalp krizi geçirince yeniden yurda vermişler seni." Birkaç saniye karşısındaki kızın söylediklerini sindirmesi için bekledi Nihal.

Melis duydukları karşısında ne düşüneceğini bilmiyordu. Evet bunu Sevgi Hanım'ın kayıtlarından öğrenmişti. Yurda verildiğini, birisinin onu evlat edindiğini ve sonra tekrar yurda verildiğini. Soyadı olan Gündoğdu onu evlat edinen adamın soyadıydı. Gökmen Gündoğdu. Onu evlat edinen adam gerçekten de babası mıydı? Her şey çok saçma geliyordu.

"Öldüğüne beni inandırdılar." Dedi Nihal ağlayarak. "Yoksa bir anne evladını nasıl bırakır?" Melis bu sorunun cevabını bilmiyordu. O sevgi görmemişti, aile kavramı nedir bilmiyordu. Haberlerde çocuğunu bıçaklayan boğan, döven, yakan, türlü işkenceler eden birçok anne görmüştü. Tanık olduğu tek ilişki bu olunca da bırakılması ona çok anormal gelmiyordu. Asıl anormal olan geri dönmesiydi. Sahi, neden dönmüştü?

"Benden ne istiyorsunuz?" Diye sordu asıl konuya gelerek

"Bir şans." Diye yalvardı Nihal. "Seninle yaşayamadığım bütün o zamanı yaşamak için bir şans."

"Beni nasıl buldunuz?" Diye bir soru daha attı ortaya Melis. İnsan öldüğünü düşündüğü birini arar mıydı? Mesela o, Pelin'i bulmak için bir çaba sarf etmiyordu. Bu kadın neden böyle bir işe kalkışmıştı?

"Babanın bir şirkette küçük bir hissesi varmış. O ölünce de hisse sana kalmış haliyle. Yakın zamanda şirket iflas etmiş ve bolca borcu var. Yani senin de borcun. Ama merak etme reddi miras davası açarız. Kimseye kuruş ödemek zorunda değilsin. " Melis'in bu ayrıntıyla ilgilenmediğini görünce anlatmaya devam etti.

"Neyse işte söz konusu para olunca bu şirket sana ulaşmaya çalışmış ama kaldığın yurdun bu konuda bir bilgisi yokmuş. Bana ulaştılar. Senin nerede olduğunu bilip bilmediğimi sordular. Ben seni o şekilde öğrendim. İçime bir kuşku düştü tabii. Gökmen'in durup dururken bir çocuğu evlat edinmeyeceğini düşündüm ve peşine düştüm. Kaldığın yurda gittim. Herkesle konuştum. Seni hatırlayanlar vardı. En çok mavi gözlerinden bahsettiler. O zaman senin gerçekten de benim kızım olduğunu anladım. Baban da mavi gözlüydü. Sonunda senin izini bulmuştum. Yaşıyordun. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam sana Melis. Sanki dünyalar benim-"

RUHSUZ (Yeniden)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora