Ruhsuz 35

117 9 3
                                    

"Durum ne?"

"Sinir krizi. Geldiğinde bilinci yerinde değildi. Ağlıyor, sayıklıyor, çırpınıyordu, zapt etmek çok zor. Çareyi uyutmakta bulduk. Psikiyatri servisine haber verildi ama siz beklememizi isteyince onları da beklettik. Şimdi sizden haber bekliyorlar." Hemşirenin elindeki dosyayı alıp verilen ilaçları incelerken bir yandan da bahsi geçen hastanın olduğu odaya doğru ilerliyordu. Odaya yaklaşmıştı ki adını duymasıyla başını okuduğu dosyadan kaldırıp kendisine seslenen orta yaşlardaki adama baktı. İçi anında tiksintiyle doldu.

"Ah Emre, oğlum hoşgeldin. Kusura bakma seni de tatilinden ettik ama kime gideceğimizi bilemedik."

"Önemli değil Aykut Bey." Dese de içinden, yeryüzündeki tek doktor benim ya, diye geçirmeden edememişti. Sorun tatilini yarıda bırakıp gelmesi değildi. Zaten Melis'in hastanede olduğunu öğrendiği an yola çıkardı. Sorun, kendisine özellikle haber verilmesinin asıl sebebini biliyor olmasıydı.

"İzninizle." Derken elindeki dosyayı kapatıp hemşireye uzattı ve hasta odasına girdi. Yatağın üzerinde siyahlar içinde bir genç kız uzanıyordu. Kısa saçları alnına düşmüştü. Uyuyor gibi görünse de aslında ilaçlarla uyutulduğunu biliyordu Emre.

"İlaç vereli ne kadar oldu?" Diye sordu genç kızın gözbebeklerini kontrol ederken.

"6." Diye cevapladı hemşire.

"Uyanır uyanmaz bana haber verin." Dedi yatağın üzerinden doğrulurken. Odasına ilerlerken gözü Nihal Hanım'a takıldı. Öylece bekleme koltuğuna oturmuş ağlıyordu. Her ne kadar gözyaşlarının sahte olduğunu düşünse de dayanamadı ve yavaşça yanına yaklaştı.

"Endişelenmeyin, önemli bir şeyi yok. Birazdan kendine gelir."

"Neden bu hale geldiğini bile bilmiyorum." Dedi Nihal. "Berbat bir anneyim."

Berbat biraz hafif kalır, diye düşünse de sessiz kaldı Emre. Perişan halde görünen kadının omzunu yavaşça sıvazlayarak uzaklaştı. Odasına girer girmez cebindeki telefonunu çıkardı Antalya'da endişe içinde bıraktığı genç kızı aradı. İlk çalışta açılmıştı telefon.

"Vardın mı? Melis iyi mi?" Diye telaşla sordu Burcu.

"Merak etme endişelenecek bir şeyi yok. Sadece biraz sinirleri yıpranmış, uyuyor şimdi."

"Ciddi bir şey yok değil mi? Varsa lütfen söyle. Melis pek hastaneye yatacak biri değil."

"Sakin ol Burcu." Dedi Emre koltuğuna iyice yerleşirken. "Gerçekten bir şeyi yok.  Uyanınca konuşacağım zaten. Bir ağlama ve sinir krizi. Sebebini bilmiyorum."

"Ağlama mı? Ağladığına emin misin?" Emre bir an duraksadı.

"Öyle söylediler. Ne oldu ki?"

"Furkan bize Melis'in ağlamadığını söylemişti. Hatta o arkadaşı öldüğünde bile ağlamamış. 8 yaşından beri ağlamıyor veya ağlayamıyormuş tam bilmiyorum olayın ayrıntısını." İki taraf da birkaç saniye sessiz kaldı bu sözler üzerine. Sonunda Burcu tereddüt dolu bir şekilde konuştu.

"Bu iyi bir şey mi?"

"Bilmiyorum." Dedi Emre. "Sende Furkan'ın numarası var mıydı?"

"Evet."

"Bana gönderir misin?"

"Elbette. Sen de bana Melis'in durumunu haber ver mutlaka."

"Ararım tekrar." Derken gülümsedi Emre.  "Hala bana kahve borcun var bu arada." Burcu da gülümsedi istemsizce.

RUHSUZ (Yeniden)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن