GM | 2 | Teklif

5.4K 389 279
                                    

🪦

Şaşkınlıkla karşımdaki adamın yeşil gözlerine bakıyordum. Eli hâlâ havada duruyor, benimle tokalaşmayı bekliyordu. Lakin ben, kolumu hareket ettirebilecek gücü kendimde bulmakta zorlanıyordum. Çünkü şu an her şey allak bullak olmuştu.

Zorlukla elimi havaya kaldırdım ve sıkıca elini kavradım. ''Nora...'' dedim yutkunarak. ''Nora Raven.''

Sakince elimi sıktı. Uzun soluklu bakışmamız elini çekmesiyle son bulurken avuç içlerimi ıslak deri pantolonuma sürttüm.

''Babam mı?'' diye sordum daha fazla dayanamadan. ''Sizinle babam hakkında ne konuşabilirim Kuzey Bey?''

Aramızda yeniden kazanılan resmiyet, az önceki boğuşmanın hiç olmamış gibi davranılmasına neden oluyordu. Ancak onun dudağından akan kanın beni hafiften mahcup ettiği de doğruydu. Yine de ona karşı sergilediğim mesafeyi kapatmayı düşünmüyordum. Bu adam hâlâ bir bilinmeyendi.

''Evet,'' dedi cevap mahiyetinde. ''Bunu uzun uzun konuşacağız zaten ama... Öncelikle bir kahve içip kurulanmak istemez misiniz?''

Şaşkınlıktan kalkan kaşlarıma aldırmadan beklenti için yüzüme bakmaya devam etti. Sadece usul usul başımı sallamakla yetindim. Gözleri itirazı kabul etmeyecek bir kuvvette bakıyordu zira.

Yan taraftaki geniş kanepeden alıp bana uzattığı küçük havluyu aldığım sırada içinde bulunduğumuz odayla birleşik duran küçük mutfaktaki su ısıtıcısını fişe takmakla meşguldü Kuzey.

''Neden böyle bir yerde buluşmak istediniz?''

Gözlerini hafiften kısarak birkaç saniye düşündü. ''Kimsenin haberdar olunması istenmiyor.''

''Gizli bir görev mi?'' diye sordum. ''Babamla bu gizliliğin arasındaki bağlantıyı tam olarak anlayamadım.''

Elindeki sarı kupaya sıcak suyu doldurup tek kaşını kaldırdı. ''Anlayacaksınız,'' dedi kısaca. Merak duygum bir aslan misali tüylerini kabartmıştı.

Babamı yıllardır görmüyordum, iletişim hâlinde olduğumuz da pek söylenemezdi. Henüz altı yaşımdayken annemle boşanmıştı ve asıl memleketi olan İsveç'e geri dönmüştü. Beni yanına almak istemiş, bütün eğitimimi üstlenmişti. Onunla sıkı bağlarımız yoktu ama kendisini severdim. Bunca yıl benden maddi, manevi desteğini hiçbir zaman esirgemişti babam. Yine de hayatımda hiçbir anlamı olmayan insanı boş yere hayatıma dâhil etmek, bana kafa karışıklığı ve zaman kaybından başka şey vermiyordu. Bu yüzden onunla neredeyse dört yıldır konuşmuyordum.

Kuzey, elinde tuttuğu sarı kupayı bana verirken kendi için hazırlamış olduğu turuncu kahve bardağıyla beraber köşedeki tekli koltuğa oturdu. Adımlarım, onu takip etmeme ve yanındaki geniş kanepeye yerleşmeme neden olmuştu.

''Sizi dinliyorum,'' dedim netliğimi ifade etmek amacıyla.

Dudağından hâlâ akmaya devam eden kanı, elindeki peçeteyi kullanarak sildikten sonra kahvesinden bir yudum aldı. ''Babanız; Marcus Raven, kendisinin İsveç'te bulunan şirketinde yıllardır hizmet vermekteyim. Beni bir tür... Manevi evlat olarak düşünebilirsiniz. Türkiye'den İsveç'e gittiğimden beri onunla beraber yaşıyorum. Yani...''

Tek kaşım havalanırken, ''Yani?'' dedim sorarcasına.

Derin bir iç çekip hafiften çıkmış sakallarını sıvazladı. ''Yani, on üç yaşımdan bu yana onun himayesi altındayım. Ailemi kaybettikten sonra beni yanına aldı.''

Bu konuyu çekinmeden dillendiriyor olmasına imrenmiştim.

Devamını merakla beklediğimi biliyordu. Bu yüzden daha fazla bekletmeden konuya girdi. ''Babanızın ailesini tanımadığınızı biliyorum. Ama durum çok ciddi,'' dedi resmi bir hâlde. ''En küçük halanız, Linda Raven iki gün önce bir cinayete kurban gitti.''

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Where stories live. Discover now