GM | 13 | N ve R

2.6K 303 156
                                    


Karşımda gördüğüm yüzlere hayretle bakıyordum. Heykel sandığım şeyler aslında balmumundan yapılmış insan figürleriydi. İşte bu oldukça enteresandı.

Ses çıkarmamaya özen göstererek birkaç figürün daha çarşafını kaldırdım.

Balmumlarının yüzlerini yakından incelediğim zaman, Raven ailesinin ölen üyeleri olduğunu anlamam zor olmamıştı. Bu suratları daha önce koridordaki ya da odalardaki tablolarda görmüştüm. Ancak aklımda iki soru işareti oluşmuştu. Birincisi, neden ölen aile bireylerinin balmumu heykellerini yapmışlardı? İkincisi ise neden bu heykeller burada üstü kapalı bir şekilde duruyordu?

Belki soru işaretlerim henüz silinmeyebilirdi ama balmumu heykellerinin kime ait olduğunu öğrenebilirdim.

Önümde duran heykelin üzerindeki kıyafetleri sıyırarak cebimdeki telefonu çıkarttım; fenerini açtım ve bedenini inceledim. Sırt kısmında isim ve tarih mutlaka yazılı olmalıydı ki tahminlerim doğruydu. Balmumu heykelinin sırt kısmında bir isim yazıyordu.

'Erica Raven – 1834'

Oldukça eski tarihte ölmüştü. Ya da belki de bu tarihler, balmumunun yapıldığını güne aitti. Bunu babaanneme sormakta kararlıydım.

Diğer heykelleri de incelediğim zaman hepsinin adlarını ve yanında yazan tarihleri görmüştüm. Ancak tek bir tarihin olması kafa karıştırıcıydı. Ölüm ve doğum tarihleri yazıyor olsaydı, tarihlerin ne zamana ait daha net kavrayabilirdim.

Bir de dikkatimden kaçamayan bir detay daha vardı. Heykellerin arkasına sistematik olarak numaralar yazılmıştı.

İncelediğim; 'Erica Raven'a ait olan heykelde 'FD-57' yazarken diğerinde de 'Hannah Raven- 1902' yazıyordu ve numarası ise 'ED-73' idi.

Sadece ikili harflerle isimlendirilmişler ama sayılar belirli bir düzendeydi. Bütün heykellerin arkasına baktığımda elli ikiden aşağı sayı görememiştim ve bu durumda da başlangıç sayısı elli ikiydi. Bu da heykellerin, sadece bu kadar olmadığı anlamına gelirdi. Zira numaralandırmaya 52'den başlamışlardı, daha öncesi de olmalıydı. Ya da belki de... Numaralandırmaya 52'den başlamalarının büyük bir nedeni vardı.

Heykellerin arkasındaki kodlamada ise FD ve ED harflerinden başka bir harf yoktu. Kimisinde FD, kimisinde ise ED yazıyordu. Muhtemelen İsveç dilinde bir kısaltmaya aitti. Fakat her heykelin yüzüne bakmamıştım. Sadece çarşaflarını aralayıp şifreleme kodlarını kontrol etmiştim. Kriptoloji bilgim burada da yetersiz kalıyordu ve ben, bu durumdan hiç hoşnut değildim. 

Aniden gelen kanat çırpma sesleri duyduğumda gözlerim hızla pencere kenarına döndü. Pencereye yaklaşıp pervazlara çakılmış tahtaların arasından dışarıya baktım.

Bir karga... Camın önünde deli gibi kanat çırpıyordu.

Sonra... Birdenbire... Arkamdan duyduğum hışırtı sesi... Ensemde ani bir ürpertiye neden oldu ama ben... Arkama dönemedim.

Kalp atışlarım zirveye yükselirken gözlerim, hâlâ çırpınmaya devam eden karganın gözlerindeydi. Yapma Nora, cesetlerle karşılaştın ve ölülerle yalnız kaldın. Birkaç balmumunun canlanacağını düşünmüyorsun herhâlde, değil mi?

Kendi kendimi telkin etmeyi dahi beceremezken hışırtı sesi devam ediyordu. Garip ve... Yavaş bir sürtünmeyi andırıyordu ses... Aklımdaki olası ihtimallerden en mantıklı olanını düşündüm. Çarşaflar kaymış olabilirdi. Beklemenin lüzumu yoktu.

Hızla arkamı dönerek bekleyiş verdiği gerginliği azalttım. Gözlerimle odayı taradığım zaman tam karşımdan bana bakan mavi gözlerle karşılaşmıştım.

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin