GM | 25 | Ölümle Baş Başa

2.8K 277 51
                                    

🪦

Çaresizliği hissediyordum. Hayatımda her zaman nasıl öleceğime dair ihtimaller yürütmüştüm. Bir silahlı çatışma, azılı bir katil, acımasız mafya adamları, psikopat insanlar, araba kazası, ansızın çıkan devasa yangın... Hatta belki her zaman çözdüğüm cinayetlerin birine kurban gidebilirdim. Ve bu sefer ardımdaki katili bulacak kişi ben olmazdım. Çünkü zaten ölürken katilimin kim olduğunu bilerek ölecektim. Muammasız, dolambaçsız...

Bilinmezliğin korkunç iki yüzü vardı. Bu yüzlerden birincisi acımasızlıktı. İkincisi ise çaresizlik. Savaştığım biri olsa dahi bu savaşın nerede, nasıl, kiminle ve ne zaman olduğunu bilmiyordum. Pes etmek benim kitabımda yazmıyordu. Hayatımda bir tane bile pişmanlığım olmamıştı ancak şu an, bu kanalizasyon tünelinin içinden çıkmazsam, ilk pişmanlığım acıyla ölümüme neden olacaktı. Ve ben ölümüm için böyle bir ihtimali düşünmemiştim.

Aklımı toparlamak için gözlerimi kapattım. Bedenim yavaş yavaş suyun dibine batıyor, ciğerlerim yanıyordu. Soğuk su yüzünden hissedemediğim vücudumda az sonra olacakları biliyordum. Burnumdan içeriye giren su, önce genzime, sonra soluk boruma dolacaktı ve ciğerlerim içine aldığı suyla patlayacaktı. Devamında gelen korkunç bir acı... Ve beyin ölümü.

İçimde korku yoktu. Hiçbir zaman olmadığı gibi. Lakin bildiğim çok iyi bir şey vardı. Asla bu cinayeti çözemeden ölmeyecektim.

Gözlerim yaşadığım şokla açılırken son kuvvetimle yukarıya doğru yüzdüm. Her bir uzvum katlanılmayacak derecede yoğun bir acıya ev sahipliği yapıyordu. Parmaklarımın zar zor kavradığı el fenerinin ışığıyla önümü görebildiğim kadar yüzmeye devam ettim. Tünelin en sonuna ulaştığımda sağ tarafımda zorlukla görebildiğim paslı ve basamakları kırılmış merdivene ilerledim.

Güçten kesilen bedenimle merdivenin demirlerine tutunup kendimi hızlı hızlı yukarı çekmeye çalıştım. Başarabilirdim. İhtimaller dâhilinde içinde bulunduğum bulanık su birazdan bitecekti. Yüzeye ulaşacaktım. Dayanmak zorundaydım.

Son nefesim dudaklarımdan dışarıya dökülürken bedenim suyun yüzeyine ulaştı. Başımı yukarıya çıkarıp sesli nefesler almaya çalıştım. Bağırarak nefes alıyordum resmen.

"Dedektif!" dedi burada olduğu için şükür ettiğim sesin sahibi.

Kollarımdan kavrayan kuvvetli eller beni suyun dışına çekince hissettiğim güven duygusuyla kendimi saldım. Gözlerim açılmıyordu. Hipotermi geçiriyorsun Nora!

"Bilinmeyen..." dedim kısık bir sesle ve ardından genzime dolan suyu öksürerek boşalttım.

"Buradayım, iyisin... İyisin."

Bedenimde dokunduğu yerleri biraz hissedebiliyordum; lakin karıncalanan vücudum yüzünden dış dünyaya kapalı gibiydim. Kuzey bana sıkıca sarıldığında onun sıcaklığına sokuldum. 

"Hipotermi geçiriyorum," diye uyardım mayhoş bir sesle. "Üstümü çıkart ve başımı ısıt."

Tir tir titreyen bedenimi hareket ettiremiyordum. Ancak bilincim açıktı. Her an kapanabilirdi, zira bulunduğum ortam her neresiyse buz gibiydi. Üzerimdeki kıyafetlerin çıktığını hissettikten hemen sonra saçlarımı okşayan eller ve başıma üflenen sıcak hava kurtuluşumdu. Avuçlarını bedenime sürttüğünü hissedebiliyordum.

"Ensemi ısıt, karnımı..." dedim mırıltıyla.

Zihnimde dönüp duran kurtuluş yollarını sıralamaya çalışıyordum. Bilincim kapanırsa durum daha da kötüye giderdi.

"Duvarlarda borular var mı?" diye sordum.

Bir yandan bedenimi ısıtmaya çalışıyordu ve hareketlerinden telaşlı olduğu belliydi. "Evet, evet var, iki tane boru."

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Where stories live. Discover now