GM | 6 | Korkunç Kanıtlar

3K 348 136
                                    

Selaaamm!! İyisinizdir umarım canımın içleri... Tam gaz devam ediyoruz kurguya. Ancak bir şeyi açıklamak istiyorum; bölümlerin arasına tarih ve mekân koymam gerekiyor. Belki kafanız biraz karışabilir şimdilik ama ileride geçmişe gideceğimiz için tarihler bize oldukça lazım olacak. Aklınıza takılmasın diye bildirmek istedim.

Keyifli okumalar dilerim! Öpücükler...

🪦

Nefesimi tuttum. Eğer Bayan Norris bizi görürse işler sarpa sarabilirdi. Hâlâ lahidin kenarında Kuzey'le birbirimize dolanmış bir vaziyette saklamaya devam ediyorduk.

Kuzey kolumu sıkmıştı. Ona bakmamı istiyordu ama ben başımı kaldıramıyordum. Yeniden kolumu sıkınca kendimi toparlayarak yüzüne baktım. Gözleriyle arkamda olan bir şeyi işaret ediyordu. Başım arkaya doğru dönünce ağaçların kenarındaki siyah kediyi gördüm.

Bir yandan da Bayan Norris'in adım seslerini işitebiliyordum. ''Kim var orada?'' diye sordu. Bize yaklaşıyordu.

Hızla saçımdaki tokayı çıkartarak kediye doğru fırlattım. Kedi, ani bir miyavlamayla koşturmaya başlamıştı. Bayan Norris'in onu görmesini umut ediyordum.

''Ah tatlım,'' dedi Bayan Norris. ''Sen miydin?''

Uzun süren gergin bir sessizliğin sonra adım ritimlerini işittim.

''Acıktın değil mi kızım? Ben de öyle... Haydi, gel. Yemek yiyelim,'' dedi ve devamında da İsveç'çe bir şeyler söyledi. Gitgide bizden uzaklaşıyordu.

Tuttuğum nefesimi dışarıya doğru üflerken Kuzey'den ayrılıp geriye çekildim. ''Ne diyor?'' diye sordum, Bayan Norris'in şu an söylediği İsveççe kelimeleri kastediyordum.

''Sırayla ona vereceği yemekleri sayıyor,'' diye açıkladı.

Başımı salladım. Kısa bir müddet sonra adım sesleri tamamen kesilince elimdeki telefonu Kuzey'e uzattım. ''Bu da neyin nesiydi Kuzey?''

''Bekle,'' dedi sadece. Hızla etrafı süzdü ve beni bileğimden kavrayıp dışarıya çekti. ''Gidiyoruz.''

"Dur," dedim ona ve ne olur ne olmaz diye az önce kediye fırlattığım tokamı alarak bileğime taktım.

Hızlı adımlarla lahidin arkasından dolanarak malikânenin arka bahçesine doğru yöneldik. Karanlık olan arka bahçede az önceki gibi ağaçlar yoktu. Ormanlık alan mezarlıkta son buluyordu ve malikânenin arkası yüksek, labirent misali çimenlerle döşenmiş geniş bir arazi şeklindeydi. Bahçe duvarlarının en sonuna geldiğimiz zaman kısaca malikâneye göz attım. Linda'nın öldüğü ikinci katın batı kanadı hariç diğer her katta tek tük ışıklar yanıyordu.

Arka taraftaki duvara konuşmuş küçük bahçe kapısından dışarıya çıktı Kuzey. Beni de peşinden sürüklüyordu. Koştururcasına yürüyorduk ama en sonunda küçük bir kulübenin kenarında durmuştuk. Elinden kurtulup derin bir nefes aldım.

''Burası neresi?''

''Önemli bir yer değil,'' dedi kulübenin kenarındaki banka otururken. ''Odun koymak için kullanıyoruz sadece.''

Ellerimle saçlarımı karıştırarak üzerimdeki şalı banka bıraktım. ''Neler oluyor Kuzey? Bayan Norris ne yapıyordu?'' diye sordum merakla.

Arkasına yaslanıp yüzünü ovuşturdu. ''Sana her şeyi anlatacağım ama neler olduğu konusunda tam emin değilim.''

Kaşımın biri alnıma yükselmişti. Önünde dizlerimin üstüne çöküp elimi bankın kenarına dayadım. ''Emin değil misin? Bu ne demek?''

Yüzüme doğru eğilip dudaklarını ıslattı. ''Bak Dedektif,'' dedi ciddi bir tonlamayla. ''Bayan Norris yıllardır bizimle yaşıyor. Benden önce de buradaydı ve... Büyükanneden de büyük. Büyükbaban Frederic'i tanıyor olması normal. Ancak onunla arasında ne olduğunu bilmiyorum. Tek bildiğim bu yaptığı garip şey.''

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Where stories live. Discover now