GM | 37 | Kurban

1.9K 267 90
                                    



Rüyamda gördüğüm gri pelerinli adam, Sarah'ın alnına dokunmuş ve onu hızla omuzlarından yakalamıştı. Sarah'ın gözleri kapanırken adam onu dikkatlice yere yatırdı. Endişeyle Sarah'a baktım.

"Ona ne yaptın!?" diye sordum bağırarak.

Onu bıraktı ve bana yaklaştı. "Sakin ol Nora. Sadece uyuyor."

Oldukça yaşlı duran suratından ortalama altmışlı yaşlarında olduğunu tahmin edebilmiştim. Gri gözleri doğrudan gözlerimle kontak kurmuyordu. Elindeki gaz lambası cılız bir ışık yayıyordu ama ışık onun için değildi. Benim içindi. Zira bu adam kördü.

"Kimsin sen?" dedim rüyamdaki gibi.

Etrafıma kısa ama dikkatli bir bakış attığım zaman rüyamdaki yerde olduğumu anlayabilmiştim.

Gri pelerinli adam gülümsedi ve, "Esas soru benim kim olduğum değil," dedi yumuşak bir tonda.

Bahsettiği şeyi anladığımda, "Benim kim olduğum," diye fısıldadım.

Adam onay verici bir şekilde gülümsedi ve elindeki gaz lambasını sağ tarafımda duran ağaca astı. Ağaç bize yakındı. Ancak bu ormanda binlerce ağaç olduğunu var sayarsak yanında durduğumuz ağacın dalını tek bir harekette bulması imkânsızdı; çünkü gözleri görmüyordu. El yordamıyla da bulmamıştı. Aklımdaki ihtimalleri birleştirdiğimde ortaya tek bir sonuç çıkıyordu.

"Sen... Kâhinsin, değil mi?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Beni nasıl görmek istiyorsan oyum, kızım. İster kâhin... İster bilge... Ne fark eder? Önemli olan senin ne gördüğün."

Üzerindeki pelerini çıkarttı ve kenardaki geniş taşın üzerine serdi. Ardından küçük adımlarla bana yaklaştı. Ellerimi tuttu ve beni pelerini serdiği taşın üzerine oturttu.

"Uzan... Haydi."

İstemsizce ve sorgulamadan dediğini yaptım. Taşın üzerine uzanıp ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim. Fakat ne yaptığıma dair en ufak bir fikrim yoktu.

Kâhin de yere oturarak yüzünü bana çevirdi. Gözleri ise yukarıya bakıyordu.

"Sorgulama," dedi tebessüm ederken. "Şimdi göreceklerini sorgulama."

"Neyden bahsediyor—"

Lafımı tamamlayamadan elini karnımın üzerine koydu ve hafiften bastırdı.

Gözlerimin önüne gelen görüntü sisli bir şekle bürünürken başımın döndüğünü hissediyordum. Uzaklardan... Ama bana çok yakın gibi gelen... Bir bebek ağlaması... Onun sesini işitebiliyordum.

"Dinle," dedi kâhin. "Tam dokuz ay kaldı... Seni diri tutan güç, şu an rahmine on iki gün önce düşmüş bir bebek... Bir kız... Kehaneti değiştiren bir kız."

Başım daha fazla dönüyordu şimdi. Gözümün önü kararmıştı. Tansiyonum düşmüş gibiydi. Kâhinin bahsettiklerini anlamakta zorlanıyordum ancak ağlayan bebek sesini bana hâlâ duyurabiliyordu.

"Canı yanıyor," dedim gözümden düşen bir damla yaşla beraber.

"Kehanet, artık değişti," diye fısıldadı kâhin. "Senin tercihlerin sayesinde kehanet değişti."

Boğazım kupkuru olduğu için konuşmakta zorlanıyordum. Yavaşça yutkundum.

"Ne demek bu?"

"O..." dedi ürkünç bir tonda.

Birkaç kez kendi kendine bir kelimeyi mırıldandıktan sonra elini karnıma daha kuvvetli bastırdı. Canımı yakıyordu ama bebek ağlamasıyla kâhinin mırıldandıkları birbirine karıştığı için bedenimde kalan son gücü onu dinleyerek harcıyordum. Canımın acısı umurumda değildi.

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Where stories live. Discover now