GM | 18 | Mezarların Nefesi

2.7K 314 73
                                    

Dudakları... Dudaklarımın üzerine bastırdığı dudakları... Nefesimi kesmişti.

Kuzey, beni öpüyordu! Hiçbir hareket sergileyemiyordum. Tek yapabildiğim eylem, kazağının yakasını parmaklarımı kıracak raddede sıkmamdı. Afallamıştım. Hatta bütün fonksiyonlarım durmuştu. İhtimaller, detaylar, bakış açısı ve akıl oyunları... Her şey anlamını yitirmiş gibi. Ben bir tek onu hissedebiliyormuşum gibi.

Beni biraz daha kendine çekip bir kolunu belime dolayınca tuttuğum nefesimi dışarıya saldım. Hareketsiz olan dudakları hareketlenmeye başlamıştı. Belimdeki koluyla beni havaya kaldırdığında sanki bunu bekliyormuşum gibi bacaklarımı beline doladım ve kollarımı boynuna sardım.

Dudaklarımın arasında yerleşen dudaklarından hafif bir kan tadı aldığım zaman karnımda ani bir kasılma meydana geldi. Onun attığı adımların farkında bile değildim ki sırtım aniden duvara çarpınca boğazımdan bir inilti yükselmişti. Bu Kuzey'i daha çok teşvik etmiş gibi bacağımdaki elini sıkarak kendini bana bastırdı.

Hırsım tazeydi. Dudağını ısırdığımda sesinden bir hırlama döküldü. Parmaklarımı saçlarına daldırarak yumuşak tutamları çekiştirdim. Ancak onun da elleri rahat durmuyordu.

Zaaflarım ya da sınırlarım umurumda bile değildi. Dudaklarımızsa sakin olmamakta ısrarcıydı. Henüz ne ona doyabilmiştim, ne de sinirim geçmişti.

Dudaklarını benden ayırdığında nefes nefese kendimi kontrol altına almaya çalıştım. Gözlerim kapalıydı ama onun nefesini ve tadını hâlâ dudaklarımda hissedebiliyordum.

"Gözlerini aç, Dedektif," diye fısıldadı boğuk sesiyle. Bana yeniden emir veriyor olmasına sinirlenerek gözlerimi açtım. Fakat onun... Gözleri yeşilin en koyu tonundaydı. Hatta ben ömrümde bu kadar güzel bir ton görmemiştim. Büyülenmiş gibiydim.

"Piç kurusu!" diye tısladım dişlerimin arasından. "Sen tam bir piç..."

Dudaklarını yeniden dudaklarıma bastırdığında lafımı ikinci kez bölmesine daha çok sinirlendim. Ancak bu seferki öpücüğü uzun değildi.

"Artık bana istediğin kadar yumruk atabilirsin," dedi tüylerimi diken diken eden boğuk fısıltısıyla. "Çünkü artık senin sınırlarının içindeyim, Dedektif."

Ensesinden kavrayıp onu kendime doğru çektim ve gözlerinin içine baktım. "Sana, o sınırların içindeyken yapabileceğim şeylerin ihtimallerini düşünmüşsündür umarım, Bilinmeyen," diye fısıldadım, ses tonumdaki arsızlığı engelleyemeden.

Beni biraz daha duvara bastırarak, "Düşündüm ve..." dedi başını hafif sağa yatırıp bana yaklaşırken. "...ihtimaller umurumda bile değil."

Bu sefer dudaklarına ulaşan bendim. Az önceki kadar şiddetli olmayan nazik öpücüğümüz son derece yavaştı. Attığım yumruklar yüzünden kan sızan dudağının vicdan azabını çekmiyordum. Aksine, bu oldukça hoşuma gitmişti.

Öpücüğümüz daha yavaş ve daha tutkulu bir hâle gelince ortamdaki sıcaklık artmıştı. Bedenimi ve aklımı kontrol altında tutamıyordum. Belimde, kalçamda ve bacaklarımda dolanan elleri ciğerlerime baskı yapıyordu. Parmaklarım onun yumuşacık saçlarını okşayınca duygularım da yumuşak bir hâle bürünmüştü. Yavaşça benden ayrıldı.

İsveççe bir cümle kurduğunda hafiften gülümsedim.

"Bu küfrü daha önce duymadım," dedim kısık bir sesle.

Yüzünde beliren gülümseme gördüğüm en geniş gülümsemesiydi.

"Gözlerimin gördüğü en harika gözlerin sende olduğunu ve gözlerimin her daim gözlerine bakmak istediğini söyledim, Dedektif," diye fısıldadı buram buram duygu barındıran sesiyle.

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Where stories live. Discover now